Yedi ayrı şehrin
yedi ayrı irfan damarının birleşmesiyle kurulmuş havuz bir şehirdir. 13.
Yüzyıldan itibaren İslam’ın irfan ve ilim merkeziydi. Yakıp yıkılan Asya ve
İran şehirlerinin alim ve bilgeleri buraya toplanır. Şehri abad ederler.
Çiştî, Sühreverdî, Kādirî ve
Nakşibendî’dir.
Burada şehir
kurmak için yağmur, nehir, imparator yeterlidir, denir. Yani bu: Tanrı feyzi,
gıda ve şef demektir.
Hindistan için her açıdan kapı özelliğindedir.
Mimari mizacında
renkler, insanın ruhundan ya renkli jelibonlar gibi çıkar ya binbir gökkuşağı
ahengiyle macun gibi sıkılır. Ve yapıları bu acayip desenlerle fethederler.
Kubbeler bu konuda bir Hintlinin ruhuna alabildiğine sonsuz bir alan açar. Burada
sanatkârlar, mimariyi, bilgiyi bitki gibi çiçek gibi doğadan toplarlar.
Kubbelerin, camilerin doğadaki haklarını alırlar. Hayallerle birleştirip taşa
koyarlar.
Sanırım
ki hayal, fıtratlarının en büyük sanatları. Masalsı tefekkürü severler. Sık sık
berzahın ufuklarına doğru dalarak, gayb olurlar. Bünyeden koparlar. Dünyada
ezanlar okunur, tekrar geyikler gibi döner gelirler.
Zikirde;
hülyalı, saçaklı, baharatlı salâtları severler. Gökleri kaderdir, altında gölgelenip
giderler.
Y.Türk