24 Kasım 2018 Cumartesi

BURSA



Bursa, Horasan alfabesini okur, onun duygusunu yaşar. Söğüt, ulu çilesinden çıkmış Bursa olmuştur. Bursa’nın tarihi hayal minyatürümüzde – Söğüt, çadır içindeki murakabedir- hep bir camide itikaf halindedir. İstanbul’un başkent olmasından sonraysa, şehzadeler ve padişahların ölünce gömülmek istedikleri baba ocağına dönüşmüştür. Her şehrimiz aslında aynı kaynaktan beslense de  illerimizin de meşrebi farklıdır. Bir bakıma coğrafya, şehirlerimiz için de bir kaderdir. Bursa da her şehrimiz gibi erenler şehridir. İlim şehri, edebiyat şehridir. Aslında benzeri de pek yoktur. Medeniyetimiz açısından tek nüsha gibidir. İstanbul’dan sonra Osmanlıya en fazla mal olan şehirdir.

Yeşil kenttir. Ancak bunu, naturel bir ibadette koymaz Bursa. Buradan Yeşil sarıklı erenler gibi kubbeler ortaya çıkarır.

Bursa, eserleriyle tabiatın daha öncekiler tarafından kullanılmamış etkilerine yönelmiştir. Bursa, şehir anlayışında orijinal bir ekol, Osmanlı ile çıkan yeni bir daldır. Işkındır. Akideler, daha tozlanmamıştır, cam bakışlıdır. Ruhlara nurdan bir haber kadar tesir verir. Mimari de ayrı bir meşrebi vardır. Araplar eserlerinde çölün fıtratını ve kıvraklığını; Yunanlılar denizin akıcılığını, Türklerse ise Horasan’da mimarisinde kullanılan gök rengini ve uçuculuğunu Bursa’da yeşil renkle buluşturmuştur. Yeşil can boyasıdır. Bu metotla da yeşil, yapılarda, göğüs kafesi gibi kanatlanmıştır. Osmanlı’nın ilk çağları gibi malzeme az ama ruh ve inkişaf çok. Bunlarda, öte tarafta ahret hayatı beride dünya yaşamı ve ikisinin ortasında bir Türk hayatı vardır.


Y.Türk