Yıllık hazır. Basıma göndereceğim. Üzerinde epey çaba sarf ettim. Nurettin Durman’la başlar, Turgay Demirel ile
biter. Başka ne diyeyim. İyi okumalar dilerim.
Epeydir, şiirin dışı
değişiyor sadece; içi değişmiyor. Aslında iç değişse dış da daha sağlıklı
değişecek. Bu iç monotonluğun sebebi de şiirin tezsizliğinden kaynaklanıyor.
Genelde şiirimize kart bir dil hâkim.
Bizden önceki kuşakların
bir sorunu bu: Tezsizlik. Seksen ve doksan kuşağından, sonrasına devrediyor.
Onların şiirleri ve bu şiirlere uygun poetikaları var ama bir tezleri yok.
Seksen kuşağı ve doksan kuşağı bu açıdan kardeş. Hakan Şarkdemir, Hece’deki bir söyleşmede: ‘ Genç sanatçıya şairleri sorduğunda da Ahmet Arif diyor, Nazım Hikmet diyor. Mesela Serkan Işın demiyor, Hayriye Ünal demiyor, Murat Üstübal demiyor'* (279) şeklinde konuşmuştu. Bunun sebebi şairin
tezsizliğidir. Tez dediğim şey aslında bir dünya görüşüdür. Ama
millete, topluma yayılabilecek bir dünya görüşü. Çünkü geçmişten geleceğe hayat
tezlerle ulanır. Yunus ‘ta Vahdet tezi var, Akif’te Kurtuluş tezi,
Necip Fazıl’da Büyük Doğu tezi, Sezai Karakoç’ta Diriliş tezi.
Örneğin doksan kuşağının birçok şairi şiir yazdı. Ve üç beş de deneme kitabı. Tezi yok, şairin. Bazıları şiirini ve poetikasını var etti ama bir yaşam felsefesi üzerine konuşamadı. Doksan kuşağı şairleri, şiirlerinin poetikası adına çok metin üreten bir kuşaktır. Ama yine de şiirlerini iyi anlatamadılar. Bunun nedeni elbette tez yokluğudur.
Türk şairinin üç görevi
vardır:
-Şiir
-Poetika
-Tez
Doksan kuşağındakiler
görevlerini eksik yaptılar. Tezsiz şairler kuşağındandırlar. Şiir, poetikayı
ortaya çıkarsa da ikisini ortaya çıkaran güç tezdir. Tezsiz poetikaların
fazla bir önemi de yoktur.
(Türk Şiiri 2020 Yıllığı, Sayfa 1)
İkinci Yeni’den sonra
gelen beş şiiri önemsiyoruz. Bunlar: Felsefî Şiir, Neo-epik Şiir, Göçebe Şiir,
Hece Şiiri ve Biçimci Şiir. Biçimci şiirde İlhami Çiçek, Mustafa Irgat ve Onur
Ünlü’nün yerleri oluşmuş durumda. Felsefî Şiir'de Yücel Kayıran önemli ve benzersiz
bir mevki edindi. Göçebe Şiir'de Osman Çakmakçı belirginleşti ve orijinal bir
şiir birikimi ortaya çıktı. İbrahim Tenekeci ve Süleyman Çobanoğlu Modern Hece Şiir'in okunan iki şairi. Neo-epik Şiir'le Hakan Arslanbenzer epik
şiire yeni bir nefes üfledi. Zannediyorum ki, bizden sonra gelen
kuşakların da ilgileri şiir ve poetik olarak bu beş sütun üzerinde gezer.
Her kuşağın ya da şairin şiirine bir kök bulması icap eder. Seksenler şiiri
deyince örneğin Şeyh Galib, Yahya Kemal, Ahmet Haşim üzerinden gelen bir hat
çekilir. Neo-epik Şiir'de ise Nefi’den, Namık Kemal’den, Akif’ten, Tevfik
Fikret’ten ve İsmet Özel’den günümüze inen epik şiir belirginleşir. Bizde ise
Türk şiirinde tez oluşturabilmiş, tezli şairler öne çıkar. Yunus,
Akif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’tan gelen bu hat şiirimizi belirler.
Şiire ilk büyük tez
verme alışkanlığı Yunus ile başlamıştır. Tezi: Vahdet’tir. Aynı
akıl, modern Türk şiirine epiğe dönüşerek Akif tarafından
yüklenmiştir. Birincisi 1000’li yıllara kadar yazılıp konuşulan ve geride büyük
külliyatlar bırakan Vahdet-i Vücût düşüncesi. Bu birikim,
şiirimizde Yunus gibi büyük bir şair çıkararak meyve
vermiştir. İkincisi de bu yüzyılın başına kadar Hz. Ali Cenkleriyle, Dede
Korkut anlatılarıyla ve Karac’oğlan gibi halk şairleriyle birike birike gelen
epik damarın Akif ile zirveye oturmasıdır. Nasıl ki Vahdet-i
Vücût yazını ve kültürü şiirde Yunus’u çıkarmışsa, bu epik birikim de Akif’i
hazırlamıştır. Tüm şiir tarihimizde mistik şiirde -ben tasavvuf şiiri demeyi
yeğlerim- kubbe Yunus iken epikteki kubbe de Akif’tir.
Yunus ‘ta Vahdet tezi var, Akif’te Kurtuluş tezi, Necip Fazıl’da Büyük Doğu tezi, Sezai Karakoç’ta Diriliş tezi. Bizde de Kuruluş tezi. Yani bizim şiirimizin tarihe iniş basamaklarını tezli şairler belirler.
( Türk Şiiri 2020 Yıllığı , Sayfa 2)
NOT: Benden yıllık istemeyin. Gönderemem. Hem yorgunum, hem de kendime bir tane ayırıp diğerlerini dağıtıyorum. Kahramanmaraş’tan arayanlar için söyleyeyim: Hotel LaVilla’nın resepsiyonundan edinebilirsiniz. İstanbul’daysa Kadıköy ve Üsküdar iskele büfelerinde bulunur, yıllık. Dağıtım ayın beşinde.
Yeprem Türk