Ali
Bulaç’ın Zaman Gazetesindeki yazıları çoğu kez saçmalamaya varıyor. Sanırım
okuyucuya pek ihtiramı yok Ali Bulaç’ın.
Çünkü çağın olay ve olgularını Ali Bulaç, çoğu kez mantık dışı ölçülere vurarak yorumluyor. Ali
Bulaç, cemaat dışındaki halkla pek içli dışlı değil büyük olasılıkla, ondan
yorumlarında bu derece soyut, aristokrat kalıyor. Mesela 11. 01. 2014. Tarihli
yazısında Ali Bulaç, ‘…İran Kisra’sı,
tanrı olduğunu iddia eden Roma’nın Sezar’ı veya Mısırın Firavun’u, ruhu gibi
bedeni de kutsal sayılan Avrupalı monark birer insandı. Bundan hareketle
krallar ‘kanun benim veya devlet benim
diyebiliyorlardı’ şeklinde
yazmış. Aslında bunun son olaylardan
yola çıkarak Recep Tayyip Erdoğan’ ı tarif şekli olduğu belli. Oysa bunları okuyan okuyucu, Tayyip
Erdoğan’ın herhangi bir aristokrat bağla orada olmadığını bilir. Yani orada
olmasına halk olarak kendisi karar verdiği için Tayyip Erdoğan bugün başbakandır.
İstediği zaman, oy vermeyerek onu oradan göndereceğinin bilincindedir. Ne alaka
var şimdi yani, Erdoğan ile Sezar ya da Firavun arasında. Sezar sandıktan mı çıktı? Ya da bu ümmet kendisine bir Firavun'dan bir başbakan seçeçek kadar cahil mi, omurgasız mı? Bunu mu demek istiyor Bulaç? Bu bir
bilgi ve üslup hinliğidir, Ali Bulaç adına. Üstelik şunun hatırlatılması
gerekecek, Bulaç’a. Ama önce birkaç cümlesini daha buraya eklemem lazım. ‘Allah şerik kabul etmez, devletinse
toplumsal gruplar sayısınca şeriki vardır.’ Toplumsal gruplar derken ama
Ali Bulaç, tarihi bu kez öncekinin tersine konuşturuyor. Toplumsal grupları bir bakıma derebeylik
şeklinde konumlandırıyor. Sezar kötü,
derebeylik iyi. Ali Bulaç’ın yazıları
artık başka bir amaca hizmet ediyor gibi. Bu da ister istemez kaleminin
dengesini sarsıyor. Üstelik Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren cemaat-mezhep liderlerinin kendi çaplarında birer Müslüman önderler,
derebeylikler olarak iş görmesini es geçiyor.
Tayyip Erdoğan’a destek verenlerin ‘Siyasetteki mürşidim halkın oyudur’
anlamında hareket ettiklerini anlamak istemiyor.
Y.T.