28 Nisan 2018 Cumartesi

&


Mehmedi Devlet, Sezai Karakoç’un deyişiyle Fecir devletidir. Şeyh Galip divanı devletidir. Yunus, Mevlana, Gazali, İmam Maturidi, Said Nursi, Akif devletidir.

Önce Doğu sonra Batı devletidir. İslam’ın, İslam insanının devletidir. Akabinde diğer inanç unsurlarının sığınağı hakikat devletidir.

Horoz üç kere şafakta ötse de inkar etmeyenlerin devletidir. Horasan, İstanbul, Şam, Bağdat, Tebriz, Konya aslında bir Mekke, Medine devletidir.

Çünkü geleneksel bilge devletin iklimi, bilgisi, cebiri parça parça bu şehirlere ve bu kentlerde yaşayan insanların hayata bakış açlarına, kültürlerine, derinliklerine geçmiştir, sinmiştir, bürünmüştür.

Bu kentlerin bütünü bir hakikat devletinin parçalarıdır. Onun bazen az bazen çok yer yüzüne dağılışıdır. Bu şehirlere katışımı, sırlanışıdır. Ufak tarihi eserlerde bile aynı devletin mayası, tohumu vardır.

Zaten tarihe de baktığımızda devlet kendisini buralardan, bu eserlerden, iklimlerden, alışkanlıklardan toplayıp, ihya etmiştir.

Y.Türk

&


Her medeniyetin, devletin ‘dumanlar ve alevler içinde çalışan ustaları’ vardır. Tarlaya tohum eker gibi geleceğe yatırım yapar bu çiftçi benzeri mimarlar, şairler, alimler ve siyaset adamları.

Bunlar ilk yorumculardır. Ya başlangıç aşamasını inşa ederler ya da bitişten sonraki kalkışı başlatırlar. Özü bulurlar, yeniden ayağa kaldırıp hayatın, şiirin, politikanın yaşam alanlarına sürerler.
Yunus böyledir. Mevlana, İbn-i Arabi, İmam Maturidi, Gazali bu neviden kurucu şahsiyetlerdir.

Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç ise aynı gerçeğin, yolun devam ettiricileridirler.

Elbette kurucu kişiliklerle sürdürücü şahsiyetler ve felsefeler arasında, kaynak bakımından olmasa da tutum ve derinlikler yönünden ayrımlar taşırlar.

Örneğin Yunus bizim medeniyet şiirimizin, Hasan Bin Sabit gibi Peygamber şairlerinden sonra gelen sabahıdır. Gazali ilmihalin şafağıdır. Mevlana ve İbn-i Arabi ise ‘vahdet ‘ düşüncesinin tan yeridir.

Sonraki gelenlerse bu kökleri kendi orijinalliğine sadık kalarak yenilemişler, aslına döndürmüşler, aynı temellere nefes tazeletmişlerdir. 


Y.Türk

PARTİLER

Bu aralar, siyasi arenada olan bitenlerle ilgilenmek içimden gelmiyor.  Politikada verilen kavgalar çok düzeysiz ve yüzeysel. Örneğin İYİ Parti kurulmuş, felsefesi ne, Türkiye’ye ne vaad ediyor. Mesela CHP artık Türkiye’ye ne verebilir ki? Hiçbir şey. Çünkü bu partilerin derinliklerinde yatan bir kök, bir medeniyet tasavvuru ya da bir kalkınma projesi yok.  Dayandıkları sanatları, şiir anlayışları, ekonomik projeleri bulunmuyor. Tarla, tohum yoksa ürün de yoktur.

Artık Türkiye’yi yönetmek, bir parti olarak geleceğe taşımak büyük bilgi, sanat ve felsefik oluşumlar istiyor. Donanımlı ve güvenirliliği tam olan ekipler ve mefkureler istiyor.

Yani bir lider, başkan bu temellere, imkanlara ve köklere sahip olmadan; alnında geleceğin ışıltısını taşımadan artık bu ülkeyi yönetemez. Üstelikli inandırıcılıktan da nasibini alamaz.

Türkiye siyaseti, büyük bir siyasettir. Büyük bir medeniyet alanına hitap etmektedir. Üstelik dünya istim üstündeyken ve yeni değişimlere açıkken büyük felsefelerden yoksun olan partilere görev vermek coğrafyamız açısından telafisi zor yıkımlara sebebiyet verebilir.

İbrahim Kalın’ın dediği gibi, Türkiye Batı’nın dipnotu olmak istemiyor. CHP ise Türkiye’yi bu dipnot olma meselesine mahkum etmeye çalışıyor.  CHP’nin entelektüelleri de aslında Batı’nın dipnotu olarak çalışıyor, ideolojilerini buna göre oluşturuyor. Bu dipnot olma hadisesinin sonu ne? Türkiye’yi Avrupa’nın bir eyaleti, ili gibi düşünmek.

Ve Türkiye’de daha acayip bir şey var. Türkiye’nin gerçek zihni, Türkiyeli entelektüellerin yetişemediği bir yerdedir. Oysa Türkiye yeniden düşünülmeyi, daha ileri ve derin boyutlarda anlaşılmayı bekliyor.

Adem KALAN


26 Nisan 2018 Perşembe

KURULUŞ DERGİSİ, MAYIS - HAZİRAN 2018, SAYI 27






KURULUŞ DERGİSİ SAYI 27, ÇIKTI. DAĞITILACAK. DERGİNİN KAPAĞINI GAYET RESMİ BULANLAR OLACAK. OLSUN. BÖYLE YAPMAMIZIN DA BİR SEBEBİ VAR ELBET. BU SAYIDAKİ ŞİİRLER, METİNLER OLDUKÇA HEYECANLILAR. ONLARIN BU HALLERİNİ BU KAPAKLA BİRAZ DENGELEMEK, DURULTMAK, DİZGİNLEMEK İSTEDİK. SAYIDAN SAYIYA DEĞİŞEN SAYFA SAYIMIZ BU KEZ 64.



Y.T.

23 Nisan 2018 Pazartesi

MEHMETLERİN GÜNAYDIN'LANMASI



Günaydın dinim, günaydın ey ümmet-i Muhammed, günaydın bayrağım.
Günaydın ülkem, ülkemin güzel insanları.
Günaydın şehirlerim, günaydın kasabalarım, köylerim. Rize’m, Edirne’m, Ankara’m, İstanbul’um, Antalya’m, İzmir’im, Afrin’im, Münbiç’im...
Günaydın ey çiftçiler, kentliler, kasabalılar.
Günaydın ey anneler, babalar.
Günaydın çocuklar.
Günaydın, ülkemin değerli saygıdeğer kadınları, kızları; erkekleri.
Günaydın ey Akif'in ülkesi, İstiklal Marşı diyarı; günaydın Kurtuluş Savaşı, 15 Temmuz Dirilişi ülkesi.
Günaydın Ümmetçi gençler, İslamcı gençler, İslamcı Atatürkçü gençler, Atatürkçü İslamcı gençler, Komünist gençler.
Necip Fazılcılar, Nazımcılar, Nuri Pakdilciler.
Günaydın ey Asım’ın Nesli, günaydın Ey Taha.
Günaydın dolmuşçular, arabacılar, simitçiler, berberler, fırıncılar.
Günaydın, ey Arakan günaydın. Günaydın yitik Şam, kayıp Bağdat, acılı Halep.
Günaydın yüzyılın fırtınasına tutulanlar, ailesini kaybedenler, şehit yakınları günaydın.
Günaydın kırık kalpler, günaydın yuvası yıkılanlar, garajlarda sabahlayanlar günaydın.
Günaydın  ey Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın ...'dizesi günaydın.


y.t.