Kuruluş derken
aslında kocaman bir işten bahsediyoruz.
Belki de büyük ve derin Türk tarihi, periferisi ve medeniyet akışı ilk
kez bu derece net ve aynı zamanda yeni bir tarzla derlenip
toparlanır. Kişilikle millet olma
anlayışı tarihi, deyince aklımıza
ilk gelecek söylemlerden biri şu olacaktır: Mehmedilerin Tarihi.
Mehmedilerin
tarihi aslında, başka bir ifadeyle
Muhammediliğin tarihidir. Fazla uzağa gitmeden kabaca söylersek Karahanlı dönemi
bu tarihin kırılma noktalarından birini ifade eder. Mehmedilik, bu dönemden itibaren dünya
genelinde önemli roller oynamaya başlar. Nasıl Acemler aynı zamanda Farisiler
oluyorlarsa, milletimiz de bu tarihten
itibaren ikinci bir çatı isim olan Mehmediler şeklinde anılmaya başlar. İnsanımızın ruhu bu söylem şemsiyesi altında
gerçek manasına kavuşur. Milletimiz artık Muhammed’in (s.a.v) izinde, Kur’an
‘ın ayetleri altında yeni bir tarih oluşumuna doğru yol almaya başlar. Selçuklu
zamanında kuvvetini artıran Mehmedilik büyük bir ivmeyle Osmanlı Devletin’de geniş anlama kavuşur. Mehmedilik esasen
fütuhat eksenli bir şeydir. Karahanlı ve Selçuklu fütuhata hazırlık aşamasını
oluştururken Osmanlı büyük fütuhat dönemlerinin eylem devletidir. Fütuhat meselesi Mehmediliğin en esaslı ve
temel görevlerinden biridir. Selçuklu
öncesi ve döneminde ortaya çıkan büyük ilim adamları ve dervişler, eserleriyle
bu kökene bağlı olarak sanat ve hayatta akidevi temelleri var ederken Osmanlı
devleti de bu akidevi yapıyı fiile dönüştürür.
Yunusuyla, Mevlanasıyla, İbn-i Arabisiyle; Horasan, Semerkant gibi
yerlerden yetişen alimlerin görüş ve zihinleri Osmanlı’da canlı bir hayat
şekline girmiştir. Karahanlı ve Selçuklu dönemleri, medeniyetimizin kelam
talimi zamanlarıdır.
Bu açıdan tarih
olarak ikinci kritik durakta olduğumuzu söylememiz gerekir. Tarihimiz, baştan
ve kendine özgü metot ve görüşlerle tekrar değerlendirilmelidir. Kişilikle millet olma tutumu tarihinin, aynı
tarz etrafında derlenip toparlanması gerekiyor.
Y.Türk