Bir kimsenin
mizacında itidal olmazsa hiçbir kimsenin sıhhatini istemez, diyen Nizami, şu
aralar yürürlükte olan Batı’nın bozuk psikolojisine ne de ışık
tutuyor.
Evet Batı dengesini kaybediyor belki de ölüyor. Bunu yaparken de madem ben ölüyorum, benden
sonra da dünyada kimse yaşamasın diyor.
Bir zamanların şık, albenili ve her yerinden refah aktığı zannedilen hologramik mekanları Amerika ve Avrupa yaşlanıp ölüme yaklaşınca kötülük cadılarını ilke,
sınır
tanımadan İslam
coğrafyasına gönderiyor.
Şimdiyse sadece Türkiye’yi hedef seçiyor.
Neden acaba?
Onlar da anlıyorlar ki nasıl can
ayaklardan çıkmaya başlarsa,
İslam düzeninin yaşamına da ancak Türkiye’den başlayarak son verilebilir. Bu yüzden Türkiye’ye var güçleriyle, bütün
hileleriyle saldırıyorlar. İslam medeniyetlerinin ikbalini bitirmek ya
da onu kesintiye uğratmak adına insanlık için tohum saçılan yer olan
Türkiye’yi imha etmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin
ufak bir boşluğunu
dahi değerlendirip bu uğraşılarını derinleştiriyorlar.
Oysa Türkiye bizim ulu dergahımızdır.
Bu dergahın bekçiliği
için içimizde kum sayısınca çeri olma arzumuz vardır. Sırf bu sebepten Türkiye’yi, Mekke ve Medine savunmasının en önemli ve manidar kalesi olarak doğmuş sayarız.
Din sevgisi, Muhammed (sav)’e meftunluk, özgürlük, bağımsızlık bizim en ulvi nasibimiz olmuştur.
Bu kısmetlerin yakasını da öyle kolay bırakmayız. Ve çok tedbir edip diyoruz ki: Av zamanı kaplanı dağdan
indiren, timsahı sudan çıkaran Allah, düşmanın nazarı ne kadar pusuda da olsa onu bir kasırgayla alıp götürüyor.
Adem Kalan