Avrupalı devletler, kahramana
dayalı, kavimler üstü, yani ortak
düşünceye sırt veren siyasi
çatıyı fark ettiler.
İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletler bu konuya bilhassa eğilmek için
şu aralar çalışmalarını hızlandırdılar. Avrupa Birliği kavramını artık
neredeyse sömürgeler ve Doğu Avrupamsı ülkeler için vs. kullanır oldular.
Avrupa merkezli kavimler için Avrupa
Birleşik Devletleri filan diyorlar. Europa’yı ortak bir kümede
devletleştiriyorlar. Gerçi
İngiltere, Fransa, Almanya gibi dünyanın en aşırı
ırkçı sinir uçlarına ve ayrıksı felsefelerine sahip bu ülkelerin bunu nasıl
yapacakları oldukça müphem. ‘Eruopa’ onlar için ortak bir kahraman mı
yoksa sadece tek tek köklere
dönüş arzusu mu olur? Ya da kanın akmasına ilk bıçak darbesi mi bu daha belli
değil.
Ama gene de Avrupa, Fransız İhtilaliyle doğan ve şimdi eskiyen siyaset ve
devlet düzenini Doğu’dan önce terk etmeye hevesli. Ulus devletler
nezdinde geminin su almaya başladığı çoktan görüldü. Geçmişte olduğu gibi
önümüzdeki çağda belirecek yeni siyaset etme biçimlerinde de üstünlüğünü
kaybetmek istemeyen bir Avrupa var karşımızda. Bu anlaşılıyor. Ama dediğim gibi bu siyasetin
kadim ve asıl atölyesi Doğu’dur. Kahraman menşeli siyasetin asıl kökleri Avrupa
haritasından öte bu topraklarda yatar. Bu işin üstatları dünyanın Batı
yakasında değil Doğu yakasında otururlar. Üstelik Avrupa devletlerinin kalın
çizgilerle yaşadığı bunca modernist ve seküler çizgiden sonra pert olmuş dini
bir asabiyenin küllerinden anka çıkarmalarına inanmak pek mümkün gözükmüyor.
Bunu Avrupa’nın Hristiyanlık çerçevesinden ziyade Europa gibi yeni bir
şey olmayan pagan literatürden bir birlik sembolü çekip çıkarma denemesinden anlıyoruz.
Oysa dünyada ekonomi, kültür, üretim; doğal bir şekilde dini bir eksene kaymaya
arzulu. Yani bu meyil, bu ivme bir beşeri otorite tarafından sağlanmıyor
da. Hayatın doğal akışından kaynaklanıyor. Belki de hala Avrupalılar o derece
ilkesiz ve ahlakça nakıs modern bir maceradan sonra dini bir ihyaya yüz
bulamıyorlardır. Ya da bir zamanlar kamusal alandan fırlatıp attıkları kiliseye
karşı gurur yapıyorlardır. Ancak yine de belli olmaz. Her ne kadar
zor da olsa Avrupa eski Yunan kalıntılarından hız
alarak, varlıklarını yeni dünya düzeninde batmadan su üstünde tutacak kaldıracı
keşfedip gözümüzü kamaştırabilir. Öte yandansa Avrupa adına uzun sürecek karışık, sinik
bir dönemi izlemek için kameraları Avrupa’nın kent ve kasabalarına çevirebiliriz. Dünya, dini köklere dönerek bir
siyasi bilinç arzusundayken bu tespitlerimizin hayat bulması büyük
olasılık. Biliriz ki Avrupa bileşkesi milletler, yükselme başarısını dini
inşa teşebbüslerine girişirken değil tam aksine dini öte iterek yaptıkları reformlara borçludurlar. Bu da
Allah bilir tekrar kaç yüz yıl sonra yinelenebilecek
bir şeydir.
Yeprem Türk