16 Aralık 2013 Pazartesi

MİNYATÜR RUHLULAR DİYARI: CUMHURİYET

Cumhuriyet için hep söylerim. Gerekirse bir kere daha söyleyelim. Cumhuriyet denilen rejim, mayası icabı  evvelinde de ahirinde de tek kişiliklidir ya da tek şeritlidir. Nesebine tek bir bağla bağlanılabilen bir ailedir de çoğu kez cumhuriyet. Tek fıtratlıdır. Devlete dönüşmedikçe cumhuriyet, medeniyet denilen pazılın küçük bir bölümü halinde kalıyor. Doğu'daki cumhuriyetlerde yaşayan insanlar adına söylersek, hepsi bir tarafı açıkta kalan kontesler gibidirler şu an. Bu yapının içine devletçi düşünenler de Allah’a itaat edenler de sığmıyorlar. Çünkü Allah’a tam iman edenler, karakter olarak bir dünya klasiği insanlar olup çıkıveriyorlar. Belirli dönemin ve rejimin adamları değil de geniş zamanlı, zengin ve iri mekanlı insanlar yapıyor çünkü kuvvetli bir iman sahibi olmak insanı. Sonra, cumhuriyet Türkiye’sine  de Bangladeş cumhuriyetine de sığmıyor tabi  bu adam. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum? Sezai Karakoç’un bir zamanlar şiirimiz için kullandığı bir ifade var.  Diyordu ki Sezai Karakoç, büyük ya da kalın kolonlu bir iskelete sahip bir bünyeyi daracık bir odaya hapsetmektir, günümüz sanatının işlevi (K.C). Yeni şiir de yeni insan tipi de cumhuriyette genelde bu anlama tekabül eder. Yani hayat teknik bir mesele olmaya, küçük imajların esiri sayılabilecek insanların oluşturacağı bir yere doğru gider. Etkisiz şarkılar, ucuz hesaplar, hesapçı kulluk, bir dağın arkasına aşamayan ufuk kısalmaları bir bakıma cumhuriyet tipi sistemin insan üzerinde bıraktığı tipik etkilerdir. 
Ve böylece dünyanın da insanın da her yönden ufağı öne çıkmış oluyor.  Ve minyatür ruhlular diyarı diyebileceğimiz bir yer de kendiliğinden beliriyor zaten.

Kalbi ve kulluğu yiğit, duygu ve zeka bakımından sağlıklı insanlar nereye gidiyor peki? Onlara nasıl bir muamele layık görülüyor? Onlarsa hayatın arka sokaklarına itiliyor, onlar göz önünde bulunmasın isteniyor. Çünkü göz, görür ve döller sahibini. Yani başkalarını etkilerler yahut uçucu vitaminler gibi besler bu insanlar kendilerini görenleri. Bir dervişte ya da iyi bir alimde gözle görülmeyen, ağızdan alınmadan  alınan gıdalar bulunur. Buna feyiz deniyor bizde. Bundandır cumhuriyetin tarihçesinde feyzin ve ışığın en çok parladığı yerler ara ya da arka sokaklar olmuştur. Bu yargıya örnek getirmeye gerek var mı bilmiyorum. Sezai Karakoç’un da, İsmet Özel’in de birçok dizesinde bu gerçeğe rastlanılabilir. Arka sokaklara kapatamadığı ya da tecrit edemediği insanları ise  cumhuriyet algısı, sürgün veya idam ediyor birkaç yüzyıldır Doğu'da. Rahmetli  Abdulkadir Molla da böylesi bir zihniyet tarafından şehit edilmiştir. Çünkü cumhuriyet halesi onu kapsayamamış, dünyadan dışarı fırlatmıştır. Allah gani gani rahmet eylesin.

Y.T.