
Cumhuriyet
için hep söylerim. Gerekirse bir kere daha söyleyelim. Cumhuriyet
denilen rejim, mayası icabı evvelinde de ahirinde de tek
kişiliklidir ya da tek şeritlidir. Nesebine tek bir bağla bağlanılabilen
bir ailedir de çoğu kez cumhuriyet. Tek fıtratlıdır. Devlete dönüşmedikçe
cumhuriyet, medeniyet denilen pazılın küçük bir bölümü
halinde kalıyor. Doğu'daki cumhuriyetlerde yaşayan insanlar adına söylersek, hepsi bir tarafı açıkta kalan kontesler gibidirler şu an. Bu yapının içine devletçi düşünenler
de Allah’a itaat edenler de sığmıyorlar. Çünkü Allah’a tam
iman edenler, karakter olarak bir dünya klasiği insanlar olup
çıkıveriyorlar. Belirli dönemin ve rejimin adamları değil de
geniş zamanlı, zengin ve iri mekanlı insanlar yapıyor çünkü kuvvetli bir
iman sahibi olmak insanı. Sonra, cumhuriyet Türkiye’sine de
Bangladeş cumhuriyetine de sığmıyor tabi bu adam.
Hatırlıyor musunuz bilmiyorum? Sezai Karakoç’un bir zamanlar
şiirimiz için kullandığı bir ifade var. Diyordu ki Sezai
Karakoç, büyük ya da kalın kolonlu bir iskelete sahip bir bünyeyi
daracık bir odaya hapsetmektir, günümüz sanatının işlevi (K.C). Yeni
şiir de yeni insan tipi de cumhuriyette genelde bu anlama tekabül
eder. Yani hayat teknik bir mesele olmaya, küçük imajların esiri
sayılabilecek insanların oluşturacağı bir yere doğru gider.
Etkisiz şarkılar, ucuz hesaplar, hesapçı kulluk, bir dağın
arkasına aşamayan ufuk kısalmaları bir bakıma cumhuriyet tipi
sistemin insan üzerinde bıraktığı tipik etkilerdir.
Ve böylece
dünyanın da insanın da her yönden ufağı öne çıkmış
oluyor.
Ve minyatür ruhlular diyarı diyebileceğimiz bir yer de
kendiliğinden beliriyor
zaten.
Kalbi
ve kulluğu yiğit, duygu ve zeka bakımından sağlıklı insanlar nereye gidiyor
peki? Onlara nasıl bir muamele layık görülüyor? Onlarsa hayatın
arka sokaklarına itiliyor, onlar
göz önünde bulunmasın isteniyor. Çünkü göz, görür ve döller
sahibini. Yani başkalarını etkilerler yahut uçucu vitaminler gibi
besler bu insanlar kendilerini görenleri. Bir dervişte ya da iyi bir alimde gözle
görülmeyen, ağızdan alınmadan alınan gıdalar bulunur.
Buna feyiz deniyor bizde. Bundandır cumhuriyetin tarihçesinde
feyzin ve ışığın en çok parladığı yerler ara ya da arka
sokaklar olmuştur. Bu yargıya örnek getirmeye gerek var mı
bilmiyorum. Sezai Karakoç’un da, İsmet
Özel’in de birçok dizesinde bu gerçeğe rastlanılabilir. Arka
sokaklara kapatamadığı ya da tecrit edemediği insanları ise
cumhuriyet algısı, sürgün veya idam ediyor birkaç
yüzyıldır Doğu'da.
Rahmetli Abdulkadir Molla da böylesi bir zihniyet
tarafından şehit
edilmiştir. Çünkü cumhuriyet halesi onu kapsayamamış, dünyadan dışarı fırlatmıştır. Allah gani gani rahmet eylesin.
Y.T.