Kırklı yaş, ömür adlı şerefli salkımın kritik ve anlamlı
bir dilimidir.
İnsan, doğmuştur, büyümüştür, cahillikten bilgeliğe doğru
yol yürümüş, bu yaşa gelmiştir. Din, doğa, toplum ve sosyoloji onu yetiştirmiştir.
Seneler bizi kırka doğru taşırken manamızı da yükseltmiştir,
yalınlaştırmıştır. Yaşamın sıcakkanlı damarına taşımıştır. Artık, bu yaşlarda
bilgi ve duyguyu formül etmek, stoklamak yasaktır. Onları doğrudan yaşama
sanatı başlamıştır.
Ve yaratılış sanatını, Rabbim, yaşlar üzerinden sürdürmüştür.
Ve bu açıdan denebilir ki, yaşayan hiçbir insana son şekli verilmemiştir.
Ve kırklı yaşlarda bu yaratılış derinleşmiştir. Çünkü
biçimden ziyade manaya düzen verilmiştir.
Bilgi ve anlayışa kavrak bir can gelmiştir. Çünkü bilgi
insana hem kalpten hem akıldan girmiştir. Yani duygu ile bilginin harmanlandığı
yer olan gönül, insana üstat olmuştur.
Yaş kırk; yeri sağlam, göğü yüksek bir yerdir. Salatın en
geniş yurdudur. İnsanda güç, fikir ve duygu olarak dışarıya bağımlılığın azaldığı
bir mekandır. İnsana, kendi varoluşsal ihtiyacını kendi üretimiyle karşılamayı
öğretir. Bu da insanın şerefini artırır.
Bu yaş, yaşların ‘Kızılelması’dır.
y.t.