Françoıs
Rene De Chateaurbrıand’ın Son İbn Sirac’ın Başından Geçenler’ kitabı ilginç bir kitap. En azından benim için
öyle. Bir hikaye olmasına rağmen medeniyetimizin Endülüs varyantı hakkında
önemli ipuçları veriyor.
Endülüs, özelde de Granada
savunulması tam yapılamadan Haçlılara kaptırılan önemli İslam beldeleridir.
Granada’nın son hükümdarının
ülkesini savunmadan terk edişi ve Padul
dağının tepesinden kaybettiği ülkesinin hazinli silüetini izleyişi ve annesinin
hana söylediği sözün hala hatıralarda
capcanlı kalışı: Erkek gibi savunmasını bilmediğin memleket için şimdi ağla.’,
deyişi.
Aslında Endülüs son zamanları
bu sözde gizli.
Endülüs pathos
bir devlet ve medeniyetle hayat bulmuştu. Çok bilim ve irfan adamı
yetiştirmesine rağmen ethos aşamasına geçememişti. Hep pathos bir yordamla
teşekkül eden mekan, bir insan ve siyaset algısı oluşturmuştu. İlim, sanat ve
politika imgesel düzlemde ve tatlı duygular içinde neşet etmiş, kitabın da
söylediği gibi bu da memlekette kahramanlık duygularını yok etmişti.
Olay, atalarının topraklarına
gelmiş eski bir Endülüslü olan İbn
Hamit’in hayal içre tefekkürleri ve
eski medeniyete olan eleştirileri ile doludur. Bence İbn Hamit, aslında pathos
geleneğe sırtını dayamış bir medeniyetin nasıl da kolayca yok edildiğini eserde
ima etmeye çalışır.
Bilirsiniz İslam tarihinin pathos
anlayışı da içeren ilk ethos devleti, Asrı Saadet’ten sonra Selçuklularda filiz
vermiş, ardından Osmanlılarla da bir ağaca dönüşmüştür.
Kısacası Endülüs Medeniyeti,
tüm devasa verimlerine rağmen, pathos’tan arabeske kaymış ve bu yüzden de
kesilmiş bir medeniyettir. Elbette burası Vahdeti Vucud kavramının mayalandığı,
fikre dönüştüğü önemli topraklardır. Sakinleri de vahdeti vücut milleti
olmuşlardır. Ancak ethos eksiklikten dolayı varlıklarını sürdürememişler,
yıkılmışlardır.
Aslına bakarsanız, eserde, son
Siraclı İbn Hamit de ataları gibi duygusal, patetik ve pathosvari bir kişiliğe
sahiptir. Ve kaderine de İslam tarihinin
Werther’i olmak
kalmıştır.
Yeprem Türk