1.
Şiire yeni başladığım
zamanlarda Erkan Kara’yı Dergah dergisinden takip
ediyordum. Daha çok hece mantığına uygun, doğa ve varlık problemini iç içe
geçiren bir dünyadan seslenen şiirler olarak okuyordum Erkan Kara’nın
ürünlerini. Sevgi, aşk, aşık, mum gibi geleneksel, kadim kelime ve mazmunlara
da şiirinde rastlıyordum. Gerçi bu durum hala devam ediyor ancak bu sözcüklerle
açtığı şiir alemine Erkan Kara şimdi büyük bir derinlik kazandırdı. O şiirleri
şairin, aslında şiirin toprağına attığı ilk kazmalardı. Sonradan
işleyeceği konulara genel bir çerçeve çizmekti. Şahsiyetini belli başlı
özellikleriyle yoklamaktı. İlk şiir kitabı Hüzzam Peyke (2006)
bu anlayışın ürünüydü.
2.
Erkan Kara’nın ikinci şiir
kitabının adı ise Nar Meseli’dir. Mesel kelimesi oldukça
kadim bir sözcüktür. Özellikle seksen kuşağı şairleri değişik meseller adı
altında birçok şiir yazdılar. Temalar oluşturdular. Örneğin Yol Meselleri, Dağ
Meselleri gibi deyişler seksen kuşağının neredeyse leitmotiv’leriydi. Doksan
kuşağı bu tür mantıkla hareket edenlere karşı, yeni duyarlık geliştirdi.
Bu nevi kitap adları artık seksen kuşağıyla sınırlı kaldı, oraya ait bir
alışkanlık olarak edebiyat tarihine yazıldı.
Erkan Kara’nın Nar Meseli, iki
binli yıllarda çıkan bir şiir kitabıdır. Mantık ve duruş olarak seksenler şiiri
ile de aslında bir benzerlik göstermemektedir. Erkan Kara şiire geç başlamış
bir şairdir. Belki erken yaşlarda şiirle buluşsaydı, seksen şiirin temalarını
tekrar edecekti. Nar Meseli’nde mesel kavramı hareketli ve enerjik bir anlam
kuşanmıştır. Daha çok hüküm cümleleriyle devam eden bir kitaptır, Nar Meseli.
Ama hece vezni olamasa da hece vezninin mütevaziliği, yalınlığı üstündedir. O
zamanki Dergah dergisine baktığımızda Erkan Kara’nın İbrahim Tenekeci ve
Dergah’ın genel şiir atmosferinden faydalandığı söylenebilir. Ancak bu durum da
her şair gibi kendine has ve özgünlüktedir.
3.
Zaman Kesikleri kitabı, isim olarak pek
nostaljik, romantik ve yumuşak değil. Oysa Erkan Kara deyince biraz da
romantizm, klasizm ve tabiat gibi şeyler akla gelir. Zaman Kesiği, daha çok
psikolojik sahaya adım atmış bir kitap. Zaman Kesiği, ister istemez akla jilet
ya da bıçak kesiğini getirmektedir. Duygu olarak kara bir rengi ve anlamca da
umutsuzluğu simgelemektedir.
Erkan Kara, Hüzzam Peyke ile şiirle
girilen temiz, saf bir alemin önce nostaljisini, özlemesini yapmıştır. Orayı,
aslında ufka bakar gibi samimiyetle gözlemiştir. İlk zaman itibariyle her şair
böyle düşünmüştür, şiirin hep insanı temiz ve aydınlık alemde tutacağı zannına
kapılmıştır. Ancak, şair, bu yolun devamı getirmesi için biraz entropi’ye-çileye
maruz kalması gerektiğini hissetmiştir. Nar Meseli’nin narıyla, zorlamasıyla
karşılaşmıştır. Aslında burası bir bakıma şiirin, şirden şiire geçerken düçar
olduğu bir dünyasıdır şairin. Ve şair buradan Zaman Kesikleri yani ağır bir
yarayla da çıkmıştır. Varlığın, insanın, şiirin anlamında yoğrulmuş ve
yorulmuştur. Biraz da ‘kesik’ tabiriyle bu duruma, çileye sitem etmiştir.
4.
Son şiiri, Erkan Kara’nın Bir
Aşk’ın Şiiri’dir. Yani teması şairin aşktır. Nehir şiirdir, bu kitap aynı
zamanda. Aşk, Erkan Kara şiirinin madenidir. Aşkı, kendi meşrebince ve dilince
dillendirmek derdindedir Erkan Kara. Siyasi şiire, somut şiire uzaktır. Daha
çok metafizik bir yordamla yazıyor. Tavır olaraksa ilk şairleri, evrenin ilk
ozanlarını anımsatır. Akımlara falan pek itibar etmez. Mesela Dadacılık,
Sürrealizmcilik türü şeyler hem kişilik hem de gönül ve kalp olarak şaire
oldukça uzak şeylerdir.
Şiir deyince ilk ozanlarda aşk
gelirdi. Gerçi genel itibariyle hala öyle.
5.
Sezai Karakoç, Türk şiirini,
kalabalık bir ordu olarak meydana çağırdı. Sezai Karakoç, şiirlerine Yunusça
başladı, yolunun devamında hem Yunusla yürüdü hem de Türk şiirine emek vermiş
halis ses ustası kim varsa onları ünledi, onların ruhaniyetlerinden geniş bir
dil kümesi kurdu. Gündoğmadan adlı eserini tamamlamış
olduğunda Fuzuli’nin de Şeyh Galib’in de katkı verdiği bir eser ortaya çıkmış
oldu.
Allah kar gibi gökten yağınca, aslında hem bir görüntüdür bu
şiirin vaadi hem de fikirdir. Bu, gökten yere ağmış ulu bir resim gibidir.
Aslında tek bir mısra olarak bile Türk şiirini özetler. Bu mısra Türk şiiri
penceresinden bakanlara manzara olarak yeter.
Bazı şairlerden bazı mısralar
vardır, Türk şiirini özetlemeye yetmez ama, şairin kendi şiir dünyasının
mahyası gibi şiir görüşünü takdim eder.
Aşk için eşyadan çıkar mum...
Yani mum yanmak için inşa olur.
Kendini var eder. Üstelik aşk için yanmak adına. Bir maddeden, doğadan çıkar,
yapılır, gelir. Ontolojik olarak varlığını var ederek, vücut bulur. Ham maddeden
işlenmiş bir eşya olarak belirir.
İşte bu dize aslında Erkan Kara
şiirinin genel dünyasına açılan bir kapıdır. Üstelik Türk şiirinde bu üslupla
yazanların serlevhası gibidir. Mesela Metin Cengiz, biraz da Ahmet Günbaş gibi
şairlerin. Nedir bu üslup? Varoluşu, insanı da içine katarak doğadan
çıkartmak. Eşyaları kendi varoluş ve yaratılış sınırlarını, insanın alanını
eşyaya taşırarak yorumlamak.
6.
Erkan Kara şiiri ile Nuri Pakdil’in
denemeleri arasında, konuları dillendirmedeki huy ve kişilik bakımından müthiş
benzerlik sezilmekte ve görülmektedir. Bana sanki Nuri Pakdil şair olsaydı
büyük ihtimalle böyle yazardı, dedirtiyor, bu garip ilişki. Nedeni de galiba,
ikisinin de önem verdiği hassasiyetlerin benzerlik göstermesidir. Metinlerinin
istediği hayatı yaşamalarıdır. Ve biraz da içindeki şairliğe ve yazarlığa
cezbeyi uzak tutmalarıdır. Eserlerini ağır ağır, bir mantık etrafında kişilikli
olarak örmeleridir. Yani metinlerinde akıllı ve klas olma rollerini benimseme
yönündeki eğilimleridir. Sanatta, saçmalamaya düşme korkularını canlı
tutmalarıdır. Öğüt vermeye olan eğilimleridir.
7.
Bizde her şair, aşırı derecede
materyalist değilse biraz biraz Yunus’tur. Yunus Türk şairlerinin önünde hep
bir örnek olarak durur. Örneğin Tevfik Fikret’in şiirlerinde bu duruma
rastlamak mümkündür. Sonradan kin ve intikamla yazdığı şiirlerde belirttiğim
sahadan uzaklaşmıştır, Tevfik Fikret. Örneğin Nazım Hikmet ne kadar materyalist
olsa da şiirlerindeki yalınlık Yunus yalınlığına uyumdan başka şey değildir.
Sezai Karakoç bizzat Yunus’un kendisidir. Necip Fazıl mesela. Cahit
Zarifoğlu’nun şiirinin kovanı yani biçimi de içeriği balı da Yunus’tur. Her ne
akıma ve akına bulaşsa durum şiirimiz açısından değişmiyor.
Sezai Karakoç, ‘Yunus’ şiiri için,
şu anki sanatın dillendirdiği, şiir sanat için midir yoksa toplum için midir;
ethos mudur, pathos için midir; mistik midir, realist midir; batın mıdır, somut
mudur, yerine sanat mı, eriş mi, sorusunu sorar. Erkan Kara şiiri de şiirin bu
çatışmalarının uzağından ‘eriş’ (hakikati bulma) için duruyor.
8.
Şiirimizde her şair, bir yabancı
şairi çağrıştırır. Mehmet Akif bizim başka şairimiz Sadi’den beslendiğini
söyler, ancak Akif epiktir, Sadi gibi batın dünyaya, sürrealizme şiirinde pay
vermemiştir. Bu açıdan dünyada pek benzeri yoktur. İçinde bulunduğu dönemin
şartları, Akif’e gelebilecek bir Sadi etkisini kırmıştır. Şairler içinde tek ve
benzersiz kalmasını sağlamıştır Akif’in, bu olgu. Necip Fazıl, ilk şiirleri
itibariyle Baudelaire’varidir. Girdiği tasavvuf yolu da onu kendine ait,
benzersiz şair kılmıştır. İsmet Özel, Cesar Vallejo’dan esintiler taşır.
Cahit Zarifoğlu, Anadolu şiirini en uç örneklerine dek yoklamış R. M. Rilke
benzeridir. Cahit Koytak’ta, R. Tagore ve E. Pound’un tesiri vardır. Yetmiş
kuşağında Lorca’vari acayip derecede sığlık, derinsiz politiklik ve slogan
vardır. Aslında her biri A. Gingsberg olmak için yola çıkmışlardır ancak
başaramamışlardır. Behçet Necatil’de Heinrich Heine etkisi epey miktarda
haizdir. Can Yücel ve Küçük İskender’de Bukowski’lik bulunur. Gerçi Can Yücel’i
yerli karakter hacıcavcavlık biraz eli yüzü düzgün hale getirebilmiştir. Seksen
kuşağı şairleri ise Yahya Kemal’den etkilendiklerini söylerler ancak onlarda daha
çok modern Yunan şairlerinden esinlenmişlerdir. Yahya Kemal’in nevyunanilik
iştiyakını postmodernyunanilik olarak geliştirip Yannis Ritsos gibi şiiri şarkı
sözlerine yaklaştıran şairlerden el almışlardır. Sezen Aksu’nun şair
algılanması bu dönemin bir üründür. İbrahim Tenekeci şiirinin böylesi bir
uzantısı yoktur. Hakan Arslanbenzer ilk şiirleri E. Pound’u son şiirleri
Bertolt Brecht’i akla getirir.
Erkan Kara şiiri bu zaviyeden
bakıldığında, İbrahim Tenekeci şiiri gibi Anadolu irfanı şiiridir. Ancak aşk ve
tasavvufi kaynakları işleyiş teminde Seyyid Hüseyin Nasr, Frithjoh Schuon gibi
yazarlardan beslenmeler vardır.
....
Devamı Kuruluş Dergisi'nin Eylül- Ekim 2018 Sayısından okunabilir.
Yeprem Türk