Kuru bir ideal devlet deyince bir alev alıyor beni. İdeal
de kime ideal? İdealizm kırbası bir kere, tarihin kanıyla dolu.
İdeal’ kimsenin ideali değil artık. Halklar rahat bırakılmak istiyor. İdea’den
bir ihsan falan beklenmiyor. İdea büyülü bir şey. Gözleri perdeliyor. Realizmi ortadan kaldırıveriyor. İdealizmin büyüsünü çoğu
kimse kullanmıştır. İdeal bir yana; halk bir yana. İdeal putu dikilsin ortaya
yeter gibi algılanıyor. Platon da yapıyor bunu, yeri geliyor bir kumandan da.
Masa başında harita ve tezlerle milletin ruhuna yön verilmeye çalışılıyor. Kara
bir ideoloji ve coğrafya ülküsü uğruna hem maddi hem manevi tahammülsüzlükler
oluşturuluyor. İnsanlar kurşun askerler komundan başka bir şey ifade etmiyor.
Devlet, insanı, şehvetsel bir enerjiyle, kobay olarak kullandığı ucuz işçilere
dönüştürüyor. Çoğu varoluşsal, kültürel, medeni unsurlar bu yapıda kendine yer bulamıyor. Başta zaten inanç damarı, bir kılıçla biçilmiş oluyor.
Mesela Turan ideali. Buna rüya gibi bir rezillikti, demek daha yerinde.
Aslında bu da bir paramiliter etkiydi.
Anlaşılır ki, halk, tüm boyutlarıyla
girebileceği bir mekan, anlayış yoksa dışarıda kalmayı tercih eder. Belki de
gerçek devlet budur. Sivil bir devlet demek buna mümkündür. Çünkü devletin
ömrü, gücü halkın ışığında yükselir. Gasset, halkın anlamadığı metinleri
gereksiz görür. Genelce anlaşılmıyorsa bir devlet de halk katında ne ifade
edebilir. Resmi müsamereler, soyut kurumlar ve törenler dışında. İdeal devlet
tipinin böyle kuru, hayali, ocak söndüren tarafı da var. Bu durumlar da halk,
kendi teamüllerine yaslı, sivil bir iç devlette yaşar. İşte bu bir
devlettir. İç devlettir. Halkın içindedir, bu devlet. Sırası geldikçe,
gerçekten boy verecektir. Medeniyet devletidir diğer adı. Gerçek devlet.
Son yıllarda adı paramiliterizmle Doğu’ya yazılan çoğu devlete acımak
el verir, bu yüzden. İdealar, halkın elinde yükselmemiştir çünkü.
Doğu, son yüzyılı, boş idealler için harcadı gitti. Yok Arap birliği yok Türk
birliği. Şii ve Sünnilik çatışması vs. İslam birliği gibi devletler
üstü bir kuruma, yapıya nihayet
sıra geldi. Halklar, kendi geleceklerine
kendi karar veremedi. Wilson ilkeleri
ile Mehmetli Milleti çağı arası bir dönem demek daha uygun düşer bu döneme.
Adem Kalan