Âdem
Peygamberden beri gelen Fıtrî hayat tarzı, Haniflik de dahil olmak üzere ezelî
hikmet adı altında İslam’da son kez dile gelmiştir.
Osmanlı
bu medeniyet dairesine nefes vermişti.
Fıtrat
da daim kollanmazsa, arınmazsa bozulur ve çürür. İnsan, önce kendisini sonra
değerlerini, sonra da mabetlerini kaybeder.
Nitekim
Ayasofya Camii de bu yozlaşma sonunda kapatılır, iptal edilir, müzeye
dönüştürülür.
*
Ayasofya
bana hep Habeş’in ilk önce Hanif sonra Müslüman olan Necaşî’sini hatırlatır. Ve
fıtrat merkezli âleme, medeniyete dahildir.
*
Kapatılan
bu camimizi tekrar ibadete açtık.
Ama
ne diyetler verdik.
Yeni
devletimiz kurulalı yüzyıl geçmiş. Milletimiz, aydınımız, şairlerimiz,
mühendislerimiz ne çileler çekmiş.
Yeni
bir yol bulma arayışları, tıkanıklığı aşma ve modern çağı tüm yönleriyle
keşfetme çabaları geride büyük de zayiat vermiş.
Kurtuluş
Savaşı, yenidünya düzeninde var olma uğraşları, sosyolojik çatışmalar, kültür
şokları, bizi kemiren ideolojiler… hepsiyle baş edilmek zorunda kalındı.
Aslıda
Türkiye, yüzyıllık süreçte ağır şartlar altından geçti. Ne kadar düşmanlık, ne
çeşit ihanet, katakulli, darbe varsa neredeyse hepsini gördü. Ve böylece
temellerini de daha sağlam atmış oldu. Ve ‘Ev İyesi’ni hak etti.
Örneğin
Yunus, Mevlana, Said Nursî, Mehmet Akif, Seyit Onbaşı... gök kubbemizi inşa
etmeseydi; pozitif ilmin ruhunu çözmeye çalışırken intihar eden Beşir Fuat
olmasaydı, hatta bize hayatın farklı bir cephesini görmemizi sağlayan bir
Tevfik Fikret şiir tarihimizden geçmeseydi,
Necip Fazıl ve Sezai Karakoç ile inancımız huruç etmeseydi; Fuat Sezgin
gibi bir ilim adamına sahip olmasaydık… Ayasofya ibadete açılamazdı.
Ayasofya’nın
ibadete açılması, nesilden nesile seksen yıldır birike birike gelmiş bir ilmin,
sanatın, şiirin, siyasetin, mefkurenin adıydı. Mefkure kelimesi, çokça
eleştirdiğimiz Ziya Gökalp’e ait bir kavramdır. Yani kendi içinde zıtlıkları
olan belki de olması gereken bir kozmopolitlikten buraya geldik.
Edip
Cansever’in Haziran’ını da; Sezai Karakoç’un Diriliş’ini de yaşadık. Ümitsizliği
de görsek umuda bel bağladık. 15 Temmuz Destanı ve Ayasofya’da ezanın okunması
milletimizin Diriliş tercihini gösterir.
Hani
bir zamanlar çokça dillendirilen bir durum vardı: Din yorgunluğu. Ayasofya
Camii’ne kavuşunca bu yorgunluk geçti.
Ama
bir şey daha var: Milletler yükseldikçe bir çürüme içine de girme tehlikesi
yaşar.
Diriliş
ve Kuruluş aşamasındaki safiyeti, samimiyeti, çevikliği, çalışkanlığı, teyakkuz
halini, dayanıklılığı, fedakârlığı, berraklığı, şairaneliği, konforsuzluğu,
sadeliği korumak ve zafer sarhoşluğuna engel çekmeyi bilmek, ‘ Ben atmadım Allah attı’ ilkesini
yürekten korumak gerek.