Aristo, sanatı taklit
olarak (mimesis) tanımlamış. Ama bu
taklit, yaratılanın taklididir. Bu sanat
anlayışı, tabiî görüşün bir yansımasıdır. Ve tabiî zihniyetin harman olduğu
eski Grek anlayışı içinde dile gelmiştir.
Sezai Karakoç ‘Sanatı eseri, yaratışın taklididir, yaratılanın değil.’ der. Fıtrî
medeniyetin sanat anlayışına vurgu yapar.
Bence sanat eseri ne
yaratılanın taklididir ne yaratışın. Sanat eseri, hep bir yaratılışın
yansımasıdır. Sanatçı sanatını; kendisinin ve başka varlıkların yaratılışına
katılarak var eder. Her hakiki şiir, yaratılışın anlık ya da uzun bir süre
içinde oluşan serüvenidir. Yaratılmanın hakikatine zekâ dikkati ve kalbiyle
şahitlik eder. Yunus ‘ Her daim
yenileniriz, bizden kim usanası’ derken, yenilemeyi yani yaratmayı değil
yenilenmeyi, yaratılmayı kast eder. Yani sanat, yaratılış seyranından kalan
kesitlerdir. Leyla ile Mecnun da, Ferhat ile Şiirin de yaratılışa katılmadır.
Sanatçının iradesi, değişik cephelerden
yani hayretten, aşktan, merhametten kün
içinde ilerleyen kün servünine
meraktır, şahitliktir. Ve bu tip bir sanat, fıtrî kubbe ve anlayış sanatıdır.
Yeprem Türk