1 Nisan 2017 Cumartesi

Dünya kabalaştı dostlar* İyisiyle kötüsüyle ayılar


Benim şiirlerimde kullandığım bir iyi ayı bir de kötü ayı metaforu vardır. İyi ayı; biraz metafizik tavırları olan ve kötü ayıya nazaran oldukça yumuşak, merhametli, acımalı bir ayıdır. Hatta uhrevi çizgiler bile taşır bu ayı üzerinde. Şimdi diyeceksiniz, bu ne demek. İyi ayıyı, samimi ama yeteneksiz siyaset manasında kullanıyorum. İyi ayı: kırıp dökmek istemiyor, iyilik ve inşa ehli olmayı umar, ama yine de sakarlık ehlidir. Ayı ayıdır sonuçta. Kırar saçar, niye kırıp döktüm diye de bir kenara geçer ağlar, günah çıkartmaya çalışır. İşte temiz kalpli ama yeteneksiz siyaset dediğimiz şey böylesine narin bir ayı.  Bu, sadece genel siyasetin bir kısmı
Karşı taraftaysa, dünyayı,  hayatı yaşanmaz  hale getiren kötü ayılar var. Amerika, İngiltere, Almanya.... Ve bunları bu mantıkta yol yürüten kötücül Batı felsefi. Batı siyasası, Batı ekonomisi, Batı sosyolojisi. Kısacası insanı hem içerden hem dışarıdan yağmalayan  acımasız ayılık.
Hülasa şu an için dünya iki telden çalıyor. Daha doğrusu yaşamda iki sendrom var. Biri kötü ayılık diğeri de mazlumları tutan kollayan, irfan yoksulu, kalbinde zerre kadar kötülük taşımayan, derinliksiz ve yeteneksiz iyi ayılık.
İşte 15 Temmuz Direniş ruhu, bu iki ayılık durumuna da meydan okuyacak bir şekilde doğan derin bir Diriliş ve Kuruluş ruhudur. Medeniyet mayamızdır.

Y.Türk



DİL


Batıcılar 1923’ten her şeyimizi Avrupaileştirmeye çalışırken; İslamcılar da kazanımlarımızı Arabileştirirler.  Mesela daha önce İsmet Özel Türkçe için Kur’an’i bir dil demiş sonra bunu Türkçe Arabi bir dildir’ yargısına kadar taşımıştı. Hakan Arslanbenzer Fayrap, 84. sayıda dil bahsinde aynı yere parmak basmış. Hatta aynı şeyleri söylemiş. Bu yanlış kanı, anlaşılan o ki İslamcıların ortak kararı. Türkçe Arabi kaynaklardan beslenmiştir ancak Arabi bir dil değildir yani, varlığını kendi öz kişiliğinde yoğurarak gerçekleştirmiştir. 
Hakan Arslanbenzer’in Türkçe sonradan İslamlaşmış değil, ancak İslam’la gerçek anlamda varlık kazanmıştır, diyor. Doğrusu şudur: Türkçe İslam’dan önce hanef bir dildi. Sonradan da İslam’la Muhammedileşti.

Mehmedi bir dil oldu.


Y.Türk

28 Mart 2017 Salı

&

Direnme gerçekleşmezse bir millette tarih kurma yeteneği de kesilir. Tarih ağacı çünkü direnmelerle ve binbir özenle yetişir. Hem maddi hem de manevi olarak meydana gelen kazanımlarla boy verir. Sadece somut sahadaki zaferler, tarihi ileriye taşımaya yetmez. Bizim zaferlerimiz bir yönüyle yeryüzüne diğer yüzüyle ahrete bakar. Zaferlerimizin ve direnişlerimizin içinde çuval çuval aydınlık ve umut vardır. Hem zekaya hem de gönül gözüne aşinadır. Halkla konuşur, ruhu işitir. Hiçbir savaşımız yoktur ki temelde Allah’ı ululamasın. Bu nedenle nasıl Bedir mana bakımından tükenmezse 15 Temmuz Direnişi de bitmez. Savaşlarda da soy zinciri devam eder. 15 Temmuz; Çanakkale,  Malazgirt suretinde geldi. Türkçe konuştu, temizdi, ilahi ilhamdı. Bir bakıma nefes halinde bir kelamdı, gelecekle alakalı, Allah ve dünya ilgili söz söyledi. Bir teklif sundu. Ve bu teklifte evrensel bir gerçek vardı. İman, adalet, açıklık, eşitlik vurgusu yaptı. Büyük olan direniş ve savaşların böylesi kendine has bir alemi ve kişiliği bulunur. Millet olarak, Bedir’in, Malazgirt’in, Kurtuluş Savaşı’nın yanına aynı karakterde bir kardeş daha ekledi Allah. Bu da 15 Temmuz Direnişi. Yani bir şiirimde de dediğim gibi, ümmet bir kez daha cübbesini giydi ve şehadet parmağı gibi ayağa kalktı. 

y.türk

26 Mart 2017 Pazar

Hukup mu Yüzyıl mı?



A. Rimbaud, şair çağının adamıdır derken; Şems, insan vaktine bağlıdır, şeklinde konuşur. Ve bu iki söyleme arasında dağlar kadar fark bulunur. Rembo, çağın gerekleri neyse şairi ona uygun davranmaya davet eder. Şems ise, vakti kıymetlendirmeyi, iyiliklerle donatmayı ve ona bir bilgelik katmayı, onu olgunlaştırmayı salık verir.

Elbette doğu ve batı arasındaki zaman konusundaki tutum farklılıkları bununla sınırlı değil.   Örneğin birçok şarkçı şairler gibi Sezai Karakoç da doğuda zamanın derin ve olağan işlediğini, batının, zaman kavramıyla yüzeysel tavırla iştigal ettiğini birkaç eserinde yineler.

Bu işleyişin, bir yerde zamanları da başka başka  dilimlendirmeyi ve kavramlaştırmayı getireceği muhakkaktır. Bir yerde doğu, vakti, derince geçirirken, batı çabuk ve özsüzce, vakti koşturuyor. Bu da dünyanın bu iki yakasının, aynı çağda yaşamadıklarını gösteriyor.

Bizde hukup miktarı diye bir kavram vardır. Seksen yıllık bir toplama karşılık gelir. Aslında tip ve tarz bakımından seksen yılda gelen bir olgunlaşmayı ve çağdaki yenilenmeyi anlatır.  Batı zamanında ortaya çıkan ve yüzyıla tekabül eden asır kelimesinin bir karşılığı olarak durur. Bu da demek oluyor ki doğuda asır, seksen yılda bir değişirken batıda yüzyılda bir değişiyor.  

Y.Türk