Türkiye’de komünizmin varlığı -böyle bir şey ne kadar var- komünist
partilere öyle ahım şahım denecek derecede borçlu değildir. Bu varlığın borcu Nâzım
Hikmet'edir . Şöyle de düşünelim: Necip Fazıl ve
Sezai Karakoç’u çekip aldığınızda İslamcı camiada etkili olabilecek denli parti falan kalmaz. Şairaneliğin,
sanatçılığın ideoloji ve fikir üzerindeki etkisinden bahsediyorum.
Cumhuriyet’in başlangıcı biraz Rönesans gibidir. Daha doğrusu
Rönesans’ın bir taklididir. Sanatçılarla, şairlerle ve fikir adamlarıyla
başlamıştır cumhuriyet. Yunus’u tekrar sözün başlangıcına, modern şiirin
başına, yerine çağıran da bu tutum olmuştur.
Sözü, Ümit Yıldırım’ın yeni derleme kitabı ‘Güle Yaza Edebiyat’a getireceğim. Ümit Yıldırım, bir zamanlar farklı edebiyat ortamlarında sık sık anlatılmaya değer görülmüş, bazı şair ve yazarların hatıralarını bir araya toplamış. Kitapta;
duyduğumuz, okuduğumuz metinler, olaylar, komiklikler olduğu gibi hiç
işitmediklerimiz de var.
Kitap, aslında bir şairler ve yazarlar magazini. Cumhuriyetin
ilk dönemlerinde böylesi bir olay vardı. Basın ve yayım dünyasının magazini
onlar üzerinden dönerdi. Toplum onların muzipliklerini ve fikirlerini
konuşurdu. Kitap okuyan, yabancı dil bilen mürekkep yalamış insanlardı, bunlar.
O zamanlar için haklı bir şekilde Türkiye’nin kanaat önderleri.