26 Mart 2016 Cumartesi

UZAT



Düşünmeler belki bu Yunus varlıklı
Çok kınalı gelmez üstelik size sözleri
Olsun içinde kip ve ekleri cennetin
Sabredenin  yüz güzelleştirici nimetleri
Fakat nefsin yolları duble duble öyle denili
Bu çağdan da gönül terbiyesi  üzgün geçer mi
Bu hale düşünmek ne kemiksiz ne sonsuz bir çalışma 
Ummayalım mı düzen üstüne bir melek etkisi
Ama umutsuzluk cahil resimli

Yerde biraz hayvanlık görülür
Topraktaki cennet ve cehennem etkisi silinsin tüylü
Bu ahlaklı tabiattan bir salkım üzüm yememeli
Metafiziği Allah’ın dükkanı bir insan yapmalı
Halk kadar şey değil halk ona yüksekten bakılı
Oysa halk biraz onun arasına katışsa
Düşünce, kanlı
Dünya cahil bir varlık olmasa
Bilirsiniz ha Türkiye ha Mehmet efendi
Metafizik çizmeli

Ağız, tüm organlar için yer
Dudaklara taş yok nur lokmalar inili
Bizim dünyada taşıdığımız en iyi madalya demiri
Her nefis ölümü tadacak ayet çengeliydi
Ama Türkiye dünyadan çekip gitmemeli
Haritası Bezm’den faklı kültürler aktarılı
Uzat uzat onun dünya sürgününü Allah’ım
Köşesinde sessiz gerektiğinde Haçlılara bağırtılı:
O yetimi sahipsiz sanmayın, parasız pulsuz bir cümle
Muhammed’e (s.a.v.) bir şey demeyin’le donatılı

 Yeprem Türk



METAFİZİKÇİ DEĞİLSİN KURGUCUSUN


Metafizik, Osmanlı toplumunda ‘Tarım Metafiziği’ şimdi bazılarına ‘Teknoloji ve İletişim Metafiziği’ şeklinde görünmüş olabilir. Bazıları üretim, ekonomi ve insan ilişkilerine bakarak başka metafizik adları bile düşünebilirler. Çağımızdaki insan düzeninde, çoğu sahada pornografi ileri atlı konumundadır. Geriden gelen atlıları da varın siz akledin. Ve üzerimize doğru daha neler gelecek hesap edin. Ticaretten tutun partilere kadar pornografinin azımsanamaz rolü var. İdeoloji ve ırkçılık particiliği de bunun içine dahil. Ya meyhanelerdeki ‘Bergen Metafiziğine’ futbol sahalarında oluşan ‘Messi Metafiziğine’ ne demeli?  İnsanlardaki cazibeye gelme hastalığı, beğenilme tutkusu, beden isteklerini kamçılama sevdası vs. aslında nasıl bir metafizik sapması içinde olduğumuzu gösteriyor. Birçokları buna tek başlıkta pornografi metafiziği diyebilir.  Ya da seksi metafizik.
Böylesi metafizik kurgular sayesinde maalesef, cehennem anlayışının inceliklerini cehennemde doya doya yiyecekleri kolonyal bir nihilizme dönüştüren günahkarlar bile var. Buradaki yapıyı oraya taşıyorlar. İşler artık ne yazık ki böyle. Biz günahkarlar, hesap gününde, toplu greve gideriz, Tanrı’ya direniriz ama bunu herkes yapsın, mahşerin biçimini değiştiririz gibi düşünüyorlar. Çok olursak o kadar etkili oluruz yani.  Olmazsak da içeriz, hissetmeyiz, acıları bal yaparız deniliyor.  Mahşer için Marks metafiziği devreye giriyor.
İşte böyle cennet ve cehennem olayına bile siyasal olarak bakılıyor. İnsanlar olarak nerede nasıl hangi his ve akılla yaşadığımız kestirilemiyor. Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker  folklorik şeyler gibi algılanmaya başlıyor. Ruhumuzu Yunan metafiziğiyle, varoluşumuzu varoluşçularla açıklayınca böyle oluyoruz belki de.  Üstelik varoluşçular ne kadar varoluşçu? Değiller aslında.
Oysa bu yanlış. Metafizik bunların dışında olan bir şeydir. Bu metafiziği, şu metafiziği ya da deniz metafiziği, kara metafiziği  olmamıştır. Metafizik İslam milletinin havada, karada, suda, her yerde bir duyuş biçimidir, ruh stilidir. Beka duyuşuyla ilgilidir. Ve buraya zevk, siyasa ve uyuşma kapısından çıkılmamıştır. 


Y. Türk

DE



Niçe’de ben biraz hayvanlık sezdim de
Ülkem ne zaman kendini kendinden anlar
Merhamet damla damla
Yozlaşma göl olmaz diyesim geldi

Türkiye’ye yatırılan duygular bunu sağlar
                                         bilgiler      



Y. Türk

20 Mart 2016 Pazar

UNSURLAR ÜZERİNE


Süleymaniye ölmeden önce ölen eserse, Mehmetli milleti de ölmeden önce ölen millettir. Bir millet ve bir eser için böyle şeyler söylediğimizde aslında geniş bir coğrafyanın, toplumun  ruh özetinden bahsetmiş oluyoruz.  İkisi de bir toplumsal kişiliğin kafasından gelir. Toplumsal kişilik,  insan politikasını ve hayatını etkileyen ana unsurdur. Dünya, düşünce bize bu zihniyetten mırıldanır. Coğrafya, tarih, kültür hatta ahret duygusu ve bilinci tek, geniş bu kümede toplanır. Yoğrulur.   Şebüsteri olsaydı mesela coğrafya ve tarih için insanın mahpusluğu; Ali Şeiati ise ademoğlunun zindanı derdi.  Oysa coğrafya Allah'ın bir nimetidir. Orada, düşünenler için ibretler vardır. Yazılı olmamış ayetler mevcuttur. Bu yüzden coğrafya, bazen  insanı Allah'a açan başka bir kapıdır. İnsanı Allah'a açan şey, başka coğrafyalara,  diğer kültür ve medeniyetlere de açar. İşte bu açıcı şey geniş alana yayılı olan toplumsal kişilikle belirir. Bu nedenle bir coğrafyadan başka coğrafyalara açılan, çok coğrafyayı tek bir coğrafya haline sokan her zaman gizli bir yol vardır. Bu yolu bilen insanlar coğrafyalarıyla  uyum içindedir. Bilmeyenler bu ortak kişilikten uzaktırlar.
Bu yüzden Süleymaniye ve Mehmetli Milleti de aynı ortak kişilik ruhunun sülbünden doğmadır. Örneğin Süleymaniye de Mehmetli Mileti de geniş bir coğrafyanın ve tarihin değil sadece; Tanpınar'ın rüya hali dediği manevi uykuların içinden, toplumun  ahret yatmalarından meydana gelmiştir. Toplumun içten taşıdığı özkişilik, eser verme iştiyakı sayesinde, o ulu cebirini bir kez daha konuşturmuştur. Baba bir düşünceden oğul bir düşünce çıkarmasını bilmiştir aslında. Din için öz için  tarihsellik yoktur. Din tüm zaman ve mekanları kapsar.  Ancak düşünce, belli bir zaman, yer ve mümkünler şartıyla işler.  Zaman ve mekan değişince düşünce de değişir.  Özün hükümleri sabittir. Düşünce tavuktur bu tarihi kuluçkada. Mekan coğrafyadır. Eser civcivdir. Ve bu kuluçkaya sıcaklık lazımdır. Bu ise tam anlamıyla özden ve bekadan gelen ısıyla sağlanır. İşte bütün bunlarım toplamı da milletin kişiliğini oluşturur. Ve bu kişilik Çanakkale Destanı, Süleymaniye Camii, Mehmetli Milleti gibi şumüllü yansımalara gebe kalır.


Y. Türk

Bildiğim Gibi




Turan Karataş, şiirimi yıllığa almaz diye düşünmüştüm. Haksız değilmişim. Arif Ay’ın Edebiyat Ortamı dergisine yönetmen olmasından dolayı böyle bir akıl yürütmüştüm. Çünkü buna benzer bir şeyi gizliden gizliye hissediyordum. Birkaç dergi için geçen yıl aynı yıllıkta yazılanlar bazılarını harekete geçirdi. Yediiklim ve Edebiyat Ortamı neredeyse tek şirket gibi oldu.

Onların bu tür  yapılanmalara, gruplaşmalara ihtiyacı var mı? Bence var. Türk edebiyatında bazı kümeler 1970’lerden İkibinlere kadar bu şekilde ayakta kaldı. Doğrusu ya pek bir fikir serdedemeseler de bu şekilde de olsa var olmalar, onlara edebiyattan ve fikirden dolayı itibar değil, belediye programlarından dolayı para kazandırır. Çevre edindirir.  Kitap imzalattırır.

Hak yememek lazım. Muhammed Safa ve Ömer Yalçınova, Kuruluş dergisi için önemli şeyler söylediler geçen seneki yıllıkta. Bu sene de Osman Serhat Erkekli aynı şeyi yaptı.  Kimseden bir şey beklemiyoruz artık. Bu üç yazı Kuruluş kapanana kadar dergiye yeter. Niye hemen kapanmayı düşünüyorsun? Diyebilirsiniz. Kuruluş da ömrüm de kapanacağı an gelmişse kapanmayı seve.

Onun bunun beğenisine göre şiir yazacak değiliz? Bilhassa bu duygu bende çok kuvvetlidir. Bildiğim gibi yazmaya devam ederim. Bildiğim ne ? Milletimin maddi ve manevi genleri.





Yeprem Türk