14 Ekim 2013 Pazartesi

Tahayyülün İnsafı Yok



Cevdet Karal 
Eğilmiş kuluyla tanrı, kendine secde ediyordu. Bu iki dizeyi Cevdet Karal ‘ın Bir Gece adlı şiirinden aldım. Pagan bir şairden alıntıladığımı söylesem de gerçi bir şey değişmezdi. Ne de olsa pagan bir kültür mekanizmasının ürettiği bir zihniyet içinde nefes alıyoruz. Ki Budist Tagore ‘de bile yoktur bu türden dizeler. Buna modern mistizm mi demeli yoksa hümanizma mı? Veya Ahmet Haşim’le başlayan iliksiz lirizmin* gerçek yüzünü göstermesi mi? Bilmiyorum. Haşim’in kof lirizmi Karal’la bitti demektir en güzeli ama. Hepsini de birlik düşünebiliriz sonuçta. Bizim klasik mistizmdeki değerlere uymadığı ortada bu tür şeylerin. Yani Tanrı’yı, eski veya yeni Yunan düşünce pratiğindeki gibi insan suretinde düşünmenin. Tanrı’yı ademin uzuvları ile donatmanın sonra. Bu durumu Anton Çehov, bir eserinde değerlendirmişti. Yeni ortodoks Rus neslinin Tanrı’yla arkadaşları gibi konuştuklarını söyleyerek  antropoformoz şeklinde yorumlamıştı. Biz de öyle ifade edeceğiz. Çünkü bu, gerçekten bir antropoformoz olayıdır. Nihayetinde genç jenerasyon‘Tanrım otur da gazoz içelim’ gibi dizelerle, Tanrıyla aynı masaya oturma niyetinde.

Anton Çehov
Türk şiirinde, Allah cc kelimesi, El-  Alim, El-Gaffar , El-Adil gibi isimlerle tecelli ederdi. Bu tutum cumhuriyetle birlikte değişti. Yunus’un, Sezai Karakoç’un şiirde ihsas ettirdiği çizgi doksanlarda başka bir şeye evrildi. Yeni insan, Allah’ı cc istediği gibi pozisyonlamakta çok cüretkar ve yordamsız. Açıkçası ‘ cumhuriyetin tam orta meydanına’ konulan ve herkes tarafından da her gün görülüp biraz da kabul edilmeye başlanan hümanist hayat şekliyle alakalı bir şey bu. Hümanizmde, Tanrı diğer varlıkları açısından olmasa bile insan açısından en ön safta olma gerçeğini yitiriyor. Artık fikirlerin, teorilerin aynasında önce insan var. Tanrı, Tanrı gibi olmasa da olur dünyada. Müslüman olmayan mahfillerde zihin buna alıştı, Müslümanların zekası da Tanrı’yı zihin ve mayamızdaki yerinden farklı şekillerde kodluyor. Bu tahayyülün de cirit attığı yer ki Türk şiiridir. Özellikle Türkiye’de cumhuriyetleşmenin yaşam tarzı olarak, Müslüman camiayı da içine aldığı şu günlerde.

Şiirin ameli zayıflığından ileri gelir, bunlar. Çocuk muhayyilesine ait bir tablo da sayılmaz Karal'ın mısraları, masum değil. Tanrıya fırlatılan mızraklar var ortada. Doğrusu Türk şiiri ne kazandıysa şu ana kadar, bildiği, yaşadığı şeyleri söyleyerek kazandı. Bu pratiklik Karal'da neredeyse yok. Şiirin ameli de hayattan kalkış yapmasıdır, aslında. İnsanın, toplumun değerleriyle konuşabilmesidir. Ki amel, şairi, şiirin kabı kacağı ve içine koyduğu şey arasında mutabakata varmaya zorlar. Katran denilen şeyin, en azından kutsal kaseye konulmayacağını da gösterir.
  • Lirizmin iliği(medeniyet) o yıllarda Yahya Kemal’deydi.

    Yeprem Türk