5 Mart 2022 Cumartesi

Silikleşen, Lümpenleşen Coğrafi Kutuplar

 

Dünya, değişeceğine dair ilk emarelerini aslında salgın öncesi vermişti. Dünyaya yön veren coğrafî kutuplar, kendilerinden beklenmeyecek şekilde, kötülük ve haksızlık dolu eylemlerinin zirve noktalarına çıkmıştı.  İnsanlığa hizmet götürmesi, yol açması ve adalet dağıtması gereken coğrafî kutuplar; başkalarına hayat vermek yerine onların emek ve imkânlarını sömürme yolunu seçmişti. Gerçi alt yapısında Haçlı Seferi zihniyetiyle inşa edilen Batı uygarlığı, başlangıcından beri bunu yapmaktan geri durmadı.  Ama  zaman zaman geliştirdikleri retorikten ibaret metodolojik perdeler, bu korkunç yüzün görünmesini, sonraki yıllara erteledi.  Fakat bugün ne ideolojileri ne felsefenin hakikâtinden uzak felsefeleri ne davranışları ne de içinde bulundukları gerçeklikleri insanlığı ikna edebilmekte. Bugüne kadar insanlığı yalan vaatlerle oyalayan Avrupa, Amerika ve Rusya gibi coğrafî kutuplar; zulüm ve yıkım dolu anılarıyla terk edilen gemilere dönmek üzereler.  Çünkü kurt kanunlarıyla hareket eden yapılar, coğrafî kutup olma hakkını elde edemezler.

Bugün bakın, çağın bu coğrafi kutuplarıyla yeryüzünde geldiğimiz yere.

-Doğu, bu kutupların yıkıp geçtikleri talan alanı oldu.

-Milyonlarca insan öldü, ölmeye devam ediyor.

-Bu kutupların ortaya çıkardıkları büyük ve çoklu kan davaları sürüyor. Coğrafyalar arası stres had safhada.

-Dünya genelinde mülteci sayısı artıyor. Hepsi birer mülteci üretme ve mülteciye kıyma makinesine dönüşmüş durumda.  Başka milletlerin kendi topraklarındaki çıkış yollarını kapattılar, kahramanlarını öldürdüler.

- İnsan, değerler bakımından eskiden asırda bir Yusuf kaybederdi, şimdi üç güne bir Yusuf yitiriyor gibi.

-Ve ilginç olan şu: Hakikat ve bütünlük parçalandıkça kapitalizm ve sömürgecilik büyüyor.

-Yalnızların, içine dert olmuşların, içerde birikmiş uktelerin; kan kusturulmuşların sayısı milyarları bulur.

-Bugün coğrafî kutuplar birer kibir abidesi. Ah, kibir. Bütün kibirli dostlarımın hastalandığını gördüm. Kibirli milletlerin nasıl da dağıldığını. Ve kibirli uygarlıkların çürüdüğünü. Kibir tuhaf bir hastalık. Dairesine gireni affetmiyor. Rusya, bu kibir çemberinde can veriyor. Güya Rusya, ben bir kutubum, diyor; oysa Çin ile Amerika arasındaki mücadelede bir koridor ülkeye dönüştüğünün farkında değil. Göreceğiz, Rusya'da Çin mi kazanacak Amerika mı?

Demek isterim ki: Çağımızda üstat, hakem ve yol gösterici bir kutup yok. Kutuplar, lümpenleştiler; insanlığın, soylu siyasetin gereklerini yerine getirmekten ziyade kendi iğrenç emellerinin peşlerine düştüler. Saygınlıklarını kaybettiler.  Frantz Fanon, ezilenlerin egemenin dilini kullanmaya meyilli olduklarını ifade etmişti. İbn Haldun da mağlup olan galibi taklit eder, demişti. Günümüzde egemenlerin dilini kullanmak, mağluplara tiksinti veriyor. Bu, neden böyle oluyor? Çünkü taklit edilecek güzellikleri ve saygı değerlilikleri yok artık galiplerin.  Modernizm baştan beri buyurgan ve saygısız bir doktrindi. İnsandaki kendilik haline izin vermez. Sizi ötekine göre bir yere konumlanmaya, bir kıymetsizliğe ve güvensizliğe zorlar. Ya biz'e ya öteki'ne mecbursunuz, der.

Bunları söylerken elbette 'Carl Schmitt'ten bahsediyorum. Bu anlayışla yola çıkanların, siyasi doktrin oluşturduklarını ama bir siyasi öğretiye ulaşamadıklarını söylemek istiyorum. Coğrafi kutuplara doktrinlerin değil saygın kadim unsurları içine alan öğretilerin hakim olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Öyle ki artık yeni bir kutup bekliyoruz. Beklemek zorundayız. Dünyada en az dört milyar insana adalet, hakikat dolu bir içerik üretecek bir kutup, diliyoruz. Makineyi, mekaniği, tekonolojiyi ozanca kullanan bir kutup.

Öyle ya, dünyayı, uygarlığı zulümler ve hukuksuzluklar eskitir.  Ve yaşam şekli bu eylemlerle sökülür; yeni ve taze güçlü zihin ve ahlâkla tekrar örülür. Dünya hep böyledir; sökülür, örülür; örülür, sökülür. Sökenler de örenler de coğrafî kutup dediğimiz medeniyet ya da uygarlık milleridir.

Aslında kadim bir gölgedir,  Coğrafî Kutup. Tanrı'dan da gölgesini almalıdır. Bunun aksinden korkulmalıdır. Devlet, kadimden gelen bir şeye kulak tıkayacaksa kulağını nereye verecektir?  Her insanî yapı altında ezelî bir zemin de taşır. Ben bu bahsettiğim yere 'başyer' diyorum.  O başyer'de görkemli ve canlı bir ruh vardır. Zaten böylesi anlarda çağırırsa orası çağırır.  O baş yer ki insanı arıtır, devleti, siyasayı durultur. İnsanı zaten oldurursa yine orası oldurur. 


Yeprem Türk