21 Ekim 2016 Cuma

ÇİÇEK

Bedir Gazası’nın kaşındaki çiçek
Malazgirt Harbi’nın kaşındaki çiçek
Kurtuluş Savaşı’nın kaşındaki çiçek*
Temmuz Direnişi’nin kaşındaki çiçek
...
Daha  devam edecek, aynı çiçek.



Y.Türk

19 Ekim 2016 Çarşamba

Nazım, Dağlarca

         


               Osman Serhat Erkekli,  Oktay Rıfat ve Dağlarca’yı birbirine kararak şiir yazmıştır.

Osman Serhat Erkekli’nin ‘İnsanlık Hali (yasak meyve)’ adındaki şiir kitabının arka kapağındaki metin ilginç. Hep bu dünyada kalmak istiyor Osman Serhat Erkekli, deniliyor. Osman Serhat, demek ki bu alemi çok seviyor. Ne var ki bu istek bir yerde son bulacak. Su, akmam dese de akacak. Mesela ben de ahrete bir at gibi koşturmak arzuluyorum. Maalesef olmuyor. Osman Serhat Erkekli nasıl materyalist değilse; ben de sırf ahretçi değilim yani.

Aynı tanıtım yazısının son cümlesi ise şu: ‘Karıncanın karıncaya söylediği o sessiz şiiri söylüyor.’ Kim? Osman Serhat Erkekli. Karıncayı karıncaya söyletense Fazıl Hüsnü Dağlarca. Özellikle son yıllarda Yasak Meyve gibi çevrelerden çıkan kitap tanıtımlarına ve söyleşilere baktığımızda genel olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın merkeze çekildiğine şahitlik ediyoruz. Bu durum, aynı çevrede bir kırılmadır aslında. Bize şu soruyu vaziyet ediyor: Bir çevrede, Nazım’ın yerini Fazıl Hüsnü Dağlarca mı alıyor?


Yeprem Türk

YANİ

Batı iki yüz yıldır Doğu’ya geliyor. Batı uygarlık; Doğu medeniyettir. Uygarlık ve medeniyet iki ayrı meslektir.  Uygarlık iki asırdır medeniyete giriyor. 

Giriyor da ne yapıyor? 

***

Modern tarihi, klasik tarihimizi yok etmek ve unutturmak için yeniden yapılandırıyor.

***

Atalarımızla çektirdiğimiz dünya resminden atalarımızı kesip alıyor. 

Ruhumuzu Nurettin Zengi’den, Fatih’ten, Kanuni’den, Selahaddin Eyyubi’den ayrı bırakıyor.

İstanbul ruhuna karşı Paris’i, eski Şam asaletine karşı Guernica’yı veriyor.

***

Biz boyun eğiyor muyuz? Hayır. Bu onlara dert oluyor; onlar da maneviyetimizi, şehirlerimizi yakıp yıkıyorlar bu da bize dert oluyor.


Yeprem Türk


Çiçekler


Bedir Gazası’nın kaşındaki çiçek
Malazgirt Harbi’nın kaşındaki çiçek
Kurtuluş Savaşı’nın kaşındaki çiçek*
15 Temmuz Direnişi’nin kaşındaki çiçek
...
Daha da devam edecek. Aynı çiçek.

Biz dünya ile ahret; Batı ile Doğu; yer ile gök arasında yaşamaya alışkın bir milletiz. Bunları vatan topraklarımızda harmanlamışız. Bu duyarlık ve kavilikle birçok çığırlar açmış, çokça direnişler göstermişiz. Bunlardan biri de 15 Temmuz Direnişi’dir.

Milletimize direniş, bu sebeple ekmek gibi su gibi gelmiştir. Onun tabiatından bir özellik haline varmıştır. Bu nedenle Malazgirt Gazası, Kurtuluş Savaşı, 15 Temmuz milletimize doğal bir unsur benzeri yakışmıştır.

Bir gece dediğin nedir ki? Bir kaşıkçık vakittir? Ama 15 Temmuzda aynı gece uzamış ve derinleşmiştir. Tarihine kutlu bir mana kazımıştır. Bu mananın ilk cümlesi boğaz köprüsünde başlamış son cümlesi ise Filistin’de tamamlanmıştır.

15 Temmuz Direnişi, milletimiz için bir yükseliş hareketidir. Türkiye’nin açılan ilk kanadıdır. Ruhuyla, insanıyla, jeopolitik konumuyla ilk uçma denemesidir.

15 Temmuz Direnişi’ni halkımız canı gönülden yaşamıştır. Tam kalbinden hissetmiştir. Bazı siyasi çevreler ise dışarıdan, kabuktan. Bazı bürokrasi çevresi 15 Temmuz ruhundan, kendi madeninden ayrı düşmüşlerdir. Ah bir bilseler nereye düşmüşlerdir.
  *Engin Günçe

Yeprem Türk

DEĞİNME

Rahmetli Şefik Can, Mevlana İle Bir Ömür* adlı eserde, Ne olursan ol yine gel rübaisinin Mevlana’ya ait olmadığını söyler. Bu eser ne yazma ne de basma nüshalarda vardır, diye de ekler.
İran Şiiri Antolojisini* okurken gördüm. O rübai bir İran şairinin eseri olarak takdim ediliyor. Şiir Ebu Said-i Ebu’l- Hayr’ındır.
...
Yine gel, yine gel; ne olursan ol, yine gel
Kafir, ateşperest, putperest olsan da yine gel
Bizim dergahımız değildir umutsuzluk dergahı
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel

*Sufi Yay., Sezaik Küçük, Ocak 2008.
* Mehmet Kanar, İran Şiiri Antolojisi


Adem Kalan

16 Ekim 2016 Pazar

Degini


Fayrap’ın 15 Temmuz Özel Sayısı, yine de değerli bir sayıdır. Bu nüshada, 15 Temmuz ruhu şiirden çok nesirle anlatılabilmiş. Elbette 15 Temmuz ruhu nesir ruhu değil bir şiir ruhudur. Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı (Sezai Karakoç) Şehidet'in Erken Günlerini Anarak (Hakan Arslanbenzer), Diri (zafer Acar) gibi.  Dergideki Şiirlerin üzerinde oturmamışlık hakim. Dil başka yani ruh başka.  Hakan Arslanbenzer, hem ruh hem deyişçe 15 Temmuz ruhunu yakalamış.

Diğer metinler hak- entelektüel- şair üçgeninde zihin aydınlatıyor.
Bu sayının en büyük zaafı ‘Tekbir ve Küfür’adlı metindir. Tekbir ve Küfür eş zamanlı övülmüş durulmuş. Bizde Tekbirin durduğu yerde küfür olmaz. Biraz insaf, adalet, nezaket.

Tekbir ve Küfür nerede yan yana gelmiştir? Bedir’de, Malazgirt’te, Çanakkale’de? Ki 15 Temmuz’da dip dibe olabilsin. Tekbir ve Küfür yakıştırması milletimize bir iftiradır.



Adem Kalan