11 Kasım 2015 Çarşamba

HALKIN OYUNU

 
Sayın Nuri Pakdil, geçen günlerdeki bir söyleşisinde genç dergicilerin bir ideolojisinin olmadığını, bu yüzden  edebiyat dergilerinin bu aralar pek iş çıkaramadığından bahsetmiş.
 Oysa durum az böyle olduğu gibi biraz da öyle değil. Bizim bir ideolojimizin olmadığı doğrudur. Ancak davamız hep vardır.  İdeolojilerin dava haline gelmesine zaten baştan karşıyız. İslam’ın bir ideoloji değil hakikat olduğu ise  kamunun gönlü ve zekası nezdinde tescillidir.
 İdeolojilerin bir kavram olarak geldiği yer çağımızda neresidir? Bir bakalım. Vaziyetleri pek iç açıcı değil. Neden? Doğrusu ya ideolojiler önce  bir Avrupa meselesidir. Reformlardan Aydınlanma dönemine kadar da işlek bir trafiğe sahiptir. Marksizm'den liberalizme kadar gider. İslam topraklarında elbet hatırı sayılabilecek de işler çıkarır. Ancak son tahlilde ideolojilerin geldikleri yer milletimizin Dümbüllü’ye uygun gördüğü yerdir.
 Bugün ideolojilerin Türkiye’de sergiledikleri performans bir Orta Oyunu'ndan ve ya Karagöz - Hacivatlıktan başka şey değil. Müslüman halkımız ideolojilere göre dağılmak, parçalanmak yerine ideolojileri Orta  Oyunu ve Hacivat- Karagöz sahnesine çekti. Irkçılık, sağcılık, solculuk, komünizm, muhafazakarlık halkın karşısında birer Pişekar’a, Kavuklu’ya çoktan dönüşmüş durumda. Orta Oyunu bugün ideolojilerin figüranlığı ile oynanıyor. Halk bunu meydanlarda çokça da televizyonlardan izliyor.
 Ama ezan okununca halk, oyunu bırakıp mabedine gidiyor. Aynen bin yıl öncesi gibi.
  Ne ideolojisi yani.

Yeprem Türk

10 Kasım 2015 Salı

Herkesin İşi



Sünni, Alevi, Türk, Kürt demeden tüm Türkiyeli kardeşlerime demek isterim ki. Üçüncü Çağ meselesi hepimizin işidir. Kendisini Türkiye'nin yaslandığı temeller ve kendisine Türkiye dışında varlık bulmayan; bu toprakların çocuğu olan herkesin çatısıdır.  Hangi kesimden olursa olsun bu böyledir. Aslında Üçüncü Çağ, bir Mehmetli Milleti, bir kişilik etrafında millet olma anlayışının ürünüdür. Sünnisi, Alevisi, Kürdü, Türkü ve Suriyeli Arap kardeşlerim yeni çağa bu anlayış içinde girmek üzeredir. Aynı zamanda Fransız İhtilaliyle ortaya çıkan yıkım akımına karşı Anadolu topraklarından verilen bir cevaptır, bu. Doğrusu ya Fransız İhtilali, dünyada sadece kutlu Anadolu insanını yenememiştir. Ve Anadolu'da durdurulmuştur. Ve bu mübarek karşı koyuş yeni çağın kapılarını aralamıştır bize. Üçüncü Çağ, ne sadece Ak Parti ne de Yenişafak gazetesi konusudur. Değeri, her bir vatandaşımızın dert ettiği kadardır.


Yeprem Türk

üçüncü çağ


Hadi bir kez daha döndürelim dünyayı
Bulalım tülü içinde füru rüyayı

Batı çok yiyor fil gibi çok içiyor
Doğu adına döndürelim bence dünyayı

Bakın selpak olup nasıl yırtılıyor  dilimiz
Çağın kirini taşıyamıyor çünkü mendilimiz

Almalı üçüncü bülbül üçüncü gül çağını damağımıza
Konuşmalı aşkın son halini halkımıza
          
Varınca  yarın hu hu da hu bekaya
Kimseler şikayet etmesin bizi Allah’a

Dokunur kanımıza gül gibi yanarız
Kefende giden Batı mızrağımız

Sonuçta ahret temiz bir ülke içimizde dillenir
Batı’nın cennette işi yoktur bilen bilir

Yeprem Türk  

(Kuruluş Dergisi, sayı 3, Mayıs - Haziran 2014'den alındı)

9 Kasım 2015 Pazartesi

Kaynağı Vermek: Adalettir




İbrahim Karagül

İbrahim Karagül


1 Kasım ‘Üçüncü Altın Çağ’ın başlangıcıdır..




İbrahim Karagül, Yenişafak, 04:00 Kasım 09, 2015 tarihli yazısında, '1 Kasım ‘Üçüncü Altın Çağ’ın başlangıcıdır...' demiş. Bu üçüncü çağ meselesi hem şiir hem metin olarak ilk kez   Kuruluş Dergisi'nin yanlış hatırlamıyorsam  geçen sene üç veya dördüncü  sayılarında Yeprem Türk tarafından konuşulmuştur. Bu kavram bir Kuruluş dergisi kavramıdır.



ŞİİR, KARŞILIK

Şiirinizin ve Türk şiirinin gündemini siyasi ve toplumsal gelişmeler ne kertede etkiliyor? Sizce şiir, hâlâ iç ve dış dünyamızı değiştirmeye talip midir? 2013 şiirimiz açısından nasıl geçti?

Birinci ve ikinci soru şiirin meydana gelmesindeki başlıca sebeplerdir aslında. Böyle iki güzel sebebi yoksa o şiire acımalı bence. Bir gerekçe ya da bir dayanak noktası arar her şiir. Özüyle de kavliyle de böyle nedenlerle nikah yapmaya ihtiyaç duyar. Yoksa eksik olup gelir o söz. Sırf güzellik hoşluk olsun, kulak doldursun diyerek inşa edilen söz bile bizim adımıza yapılmışsa, böylesi iki derin sebeple aşılanmak zorundadır. Bu şekilde yapmak en azından şiiri şiirde bırakmıyor. Mesela şiirde bir şey anlamak insana daha başka şeyleri de net kavratıyor. Anne baba, kardeş, arkadaş, millet gibi kelimelerin size bakan tarafları kabuk değiştiriyor adeta.  Genel olarak insanlığın çekirdeğine ulaşıyorsunuz belki de.  Mesela şimdi size iki dize: Versen üçüncü bülbül üçüncü gül çağını bana/ Konuşmaz mıyım İslam’ın son dilini halkıma…İki dizenin  altına not edilecek şerh ya da çağrışımlar şunlardır.

Selçuklu ve Osmanlı şiiri, tarihte araya Batı zihniyeti girmeden yan yana gelmiş yapılardır.  Hatta genelde kurumlar ve yazın ilgisi bakımından arada kopuksuz bir sürerlilik vardır. Biz bu iki yapılanmaya en azından siyaset ve şiir tarihimiz bakımından birinci kısım diyebiliriz. Özünde tek tiptir.

Bir önceki anlayış bir sonraki anlayışı, bir sonraki de bir öncekini reddetmemiştir. Yani birbirlerine kenetleyebileceğimiz parçalar, ayırt edebileceklerimizden çoktur bu dönemlerde. Ve burası birinci bülbül çağıdır. Oysa cumhuriyet şiirinde böyle bir durum yoktur, olmaz da sanırım. Çünkü cumhuriyet şiirinin bünyesini Avrupacılık, Amerikancılık kuşatmıştır. Aslında naylon bir bülbül algısı taşıması cumhuriyetin ya da yakın tarihimizin bundandır. Cumhuriyetin bülbülüne inanılmamışsa  aynı sebeptendir. Çünkü ruhun genel olarak anlamı bu çağda değişiyor.  Örneğin insanla Tanrı arasındaki ilişki de bu dönemde evrensel bir dönüşüm yaşar. Ruhun,  ruh olarak maddeye yahut nesneye yaklaştırılmadan anlaşılması zorlaşmıştır. Aydınlanma çağından sonra, Tanrı ile insan arasındaki ilişki  (bilim) metre ile ölçülmeye çalışılır.  Ruh, bir demir kırıntısı kadar soğuk ve aynı zamanda nesnelliği çağrıştıran Tanrı Parçacığı şekline varır  neredeyse. Cumhuriyet şiirinin inşa ettiği aşk tipinin ruhu bu Tanrı Parçacığına yaslandığı için bu dönemin bülbülü de bu kertede neşv ü nemasız olmuştur. Buradaki bülbül ise bülbül 2’dir. Cumhuriyet tarihinin bitimiyle başlayacak olan geleneksel bülbül zihniyeti ise bülbül 3’ tür. Ama bunu açıklamak burada yersiz olur...

Devamı ...Yeprem Türk'ün Devlet Şiiri adlı kitabındadır.

Salih Can