18 Haziran 2016 Cumartesi
12 Haziran 2016 Pazar
Oysa Heraklitos Haklı
Dergilerdeki
şiirler; meseleyi çok uzatıyor gerektiğinden fazla
konuşuyor, birbirlerine çok benziyor. Fazla ayrıntıcı.
Örnek: Hüseyin
Atlansoy. Şiirin adı: Spekülasyon. Sağanak
sicim ve çisenti/ belli ki baharın urgan ip ve ipeği/ tutunup
hızla yaz ormanına geçeceğim/ güneşe dikeceğim o
bilmezlikle gözlerimi. İtibar dergisi 56.
Sayı, Mayıs 2016.
İnsanların
üç beş yıldır, zihinsel, görüş, hayat tarzı olarak bir
düzlemden başka bir düzleme geçtiği düşünülürse yani faton
gibi bir şeye maruz kalan günümüz insanı adına bunlar yabani ve
fazlalık sayılır. Zaman katlandı, insan değişti, şair
bunu görmeli.
Şahsen
yeni gelen nesil, şiir denen şeyi hem idrakiyle tartacak hem de
dillerini kullanıp tadacak görünüyor. Bu, akıl şiiri yazanları
hem de zevk şiiri yazanları düşündürür. Tek bir tarafta
değilsiniz artık. İki taraflı olmak gibi bir zorunluk var
yani.
Malzemesi
kelime olan bir türden böyle bir şey yapılabilir mi? En azından
denenebilir. Aslında yeni insanın tarzı bu.
Oysa
geniş ve merkezi edebi alan, bundan fersah fersah uzakta. Üstelik
bu saha içinde tek bir şiir tipi var. Öte yandan tek
adam, tek bir dünya üzerinden bütün bu şiirleri yazıyor gibi.
Tutum, jest, mimik, duygu tonları bile aynı bu şiirlerin.
İlginç
ama yani. Bu karakter nasıl bir adamdır, kimdir, günümüz Türk
şiirinde her şairin kalemine karışıyor. Duygucu ancak derin
duygusal değil, dava adamı olmaya çalışan ama tabii kısa
yoldan, aforizma peşinde, ürkek; bilgeliğe doğru yürürse
iktidarsız olmaktan korkan; konuyu sündürdükçe sündüren;
müziksiz; hafiften şımarık bir kişi bu. Bu ay çıkan çoğu
dergiyi masanızda koyduğunuzda şiirlerdeki aynı ayrıntıcı ve
geveze bu adamı siz de göreceksinizdir. Yani şiir tutumları
arasında dergiden dergiye değil şairden şaire bile fark yok. Şiir
hem duyarlıklarını hem de farklılıklarını yitirmiş sanki.
Farklı bir dergi veya şair okumanın bir anlamı kalmıyor.
Bunun
tabii başka sebepleri de var. Sanırım edebiyatın merkezi, üst
dergileri tıkandı. Şiirde ve fikirde bilindik ast ve üst ilişkisi
bozuldu. Doğrusu çevreden merkeze ya da alttan üste doğru
olan cereyan bitti. Bence modern edebiyatımızda bu bir ilktir.
Merkezi dergiler akar bulamıyor. O kanallar çoktan kilitlendi.
Fayrap’ın tazeliğini devam ettirdiğini söyleyebiliriz.
Çünkü Hakan Arslanbenzer’in edebiyatla olan ilişkisi
oldukça agresiftir ve üreticiliğe açık. Gençlerle olan doğrudan
ve gösterişsiz durumunun sonucudur, bu.
Anlattığımız
gibi, aynı çevrelerden çıkan şiir kitapları bile benzer sorunla
malül. Mesela ben, şiir okumak için, Aykut Nasip
Kelebek’in çıkmamış şiir kitabının müsveddesini
kendisinden istemek zorunda kaldım. Şu aralar onu okuyorum.
Sonra Zafer Acar’ın Divan’ını. Abdullah
İlhan ve Selim Sina Berk’ten de kitap
taslaklarını isteyeceğim ama şimdilik bu mümkün değil sanırım.
Kadıköy,
Moda gibi sol muhitlerde kültür ve müzikte yetmiş ve seksenlerin
dünyasına dönülmesi boş yere değil hani. Son yirmi yılın
kültür ve sanat olaylarında kırma da olsa İslamcı geleneğin
büyük bir etkisi var. Televizyon ve gazeteler bu tesir
altında. Ne yapsın Kadıköy ve Moda gibi
yerler. Son otuz yıllık İslamcı toplumsal birikime
maruz kalmamak için kendisini yetmiş ve seksenlerin kültürüne,
müziğine ve alışkanlıklarına atıyor. Aslında bunun yapılması
da memnunluk vermiyor kimseye. Mecburen. Üretememenin
küskünlüğünden. Statikleşiliyor sonuçta.
Benzeri
yerler ile şiirde bahsettiğimiz o adam, o tutum ya da kişilik;
tavır cephesinden aslında birbirine çok benziyor. Yürüyemiyorsam
geriye dönerim deniyor. Oysa Heraklitos daha
haklı. Dönsen bile aynı ırmağa, aynı sularda çimemezsin.
Gerçeği kaybetmek de cabası.
Adem Kalan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)