23 Mart 2018 Cuma

&


Ruhum buraya kadar biraz tutuktu. Şimdi zincirlerini kırdım. Şenlendirdim. Yaş kırkla mülk de başağa erdi. Kaderse biçti. Ey mübarek tabiatlı yaş, ağaç gibi meyveyi vermeyi sevdin. Sanatı, şiiri, ticareti kalp kurallarıyla yapmayı öğrendin. Yumuşaklığı ve sağlam fikirliliği ilke edindin. Su ne kadar dağ soyundan, olgunluk ne kadar Tanrı geometrisinden, anladın. Elbette bu yaşı övmen ne büyüklenmeden ne kibirden. Roma’da olgun yaşlara önem veriliyordu. Cicero, yaşlılığa övgü dolu sözler sarf etti. Ancak bunlar gerçek manada bizim medeniyet bilincimizden uzaktı. Bilindi ki, İbrahim küçük yaşlarda olgunların hazır ve sapık düzenlerine başkaldırdı. Onu yerle bir etti. Ancak peygamber-i Ekber’in de ilk sırrını açtığı kişi şerefli ve olgun kişi Haz. Hatice validemizdi. İslam ilk neşesini bir olgunun kalbinde buldu. Küçük yaşlarda, O'ndaki mucizeyi fark eden hem beden hem mana bakımından olgunlaşmış Bahira oldu. Tanrı’dan sonra doğru yoldaki anne, baba dinlenmelidir. İslam’da sıralama böyledir. Bu da olgunluğa Tanrı’nın biçtiği başka bir kıymettir. Ama kırk yaş, bunların da ötesinde hakikati bilebilme kuvveti ve sabrıdır. Daha çok kulluktur, daha çok hiçliktir. Allah’ın büyüklüğünün nasıl da her yeri kapladığına dair işaretler ve izler gören bir batın ve zahir mevsimidir.  Hakikat üstünde giden bir insanın hakikati hangi aralıkta daha iyi kavrayacağına dair bir yaşantı ve bilgi çeşididir. Ama yine de ben, metinlerimde bu yaşın bilgisinden ziyade duygusunu, gönlünü vermeye çalıştım. Dünya  ve hayat, sırf dil ve metin değil, dedim.

y.t.