Ruhum
buraya kadar biraz tutuktu. Şimdi zincirlerini kırdım. Şenlendirdim. Yaş kırkla
mülk de başağa erdi. Kaderse biçti. Ey mübarek tabiatlı yaş, ağaç gibi meyveyi vermeyi
sevdin. Sanatı, şiiri, ticareti kalp kurallarıyla yapmayı öğrendin. Yumuşaklığı
ve sağlam fikirliliği ilke edindin. Su ne kadar dağ soyundan, olgunluk ne kadar
Tanrı geometrisinden, anladın. Elbette bu yaşı övmen ne büyüklenmeden ne
kibirden. Roma’da olgun yaşlara önem veriliyordu. Cicero, yaşlılığa övgü dolu
sözler sarf etti. Ancak bunlar gerçek manada bizim medeniyet bilincimizden
uzaktı. Bilindi ki, İbrahim küçük yaşlarda olgunların hazır ve sapık
düzenlerine başkaldırdı. Onu yerle bir etti. Ancak peygamber-i Ekber’in de ilk
sırrını açtığı kişi şerefli ve olgun kişi Haz. Hatice validemizdi. İslam ilk neşesini
bir olgunun kalbinde buldu. Küçük yaşlarda, O'ndaki mucizeyi fark eden hem beden
hem mana bakımından olgunlaşmış Bahira oldu. Tanrı’dan sonra doğru yoldaki
anne, baba dinlenmelidir. İslam’da sıralama böyledir. Bu da olgunluğa Tanrı’nın
biçtiği başka bir kıymettir. Ama kırk yaş, bunların da ötesinde hakikati
bilebilme kuvveti ve sabrıdır. Daha çok kulluktur, daha çok hiçliktir. Allah’ın büyüklüğünün
nasıl da her yeri kapladığına dair işaretler ve izler gören bir batın ve zahir
mevsimidir. Hakikat üstünde giden bir
insanın hakikati hangi aralıkta daha iyi kavrayacağına dair bir yaşantı ve
bilgi çeşididir. Ama yine de ben, metinlerimde bu yaşın bilgisinden ziyade
duygusunu, gönlünü vermeye çalıştım. Dünya
ve hayat, sırf dil ve metin değil, dedim.
y.t.