Avrupalıların eli yüzü düzgün bir millet olduğunu söylemek bayağı süreden beri güç. Bir defa
Avrupalılar artık, gözümüzde eskisi gibi yakışıklı ya da güzel bir millet
değil. Avrupa’da bu konuda rüzgarlar terse
esiyor. Soyu acayip derecede çirkinleşti, Avrupa’nın. Varoşlarına da kadar
sirayet etmiş, diyebiliriz, bu hastalık. Hem şişkolar hem de yüzleri temiz ve aydınlık
değil. Bu görüntüden dolayı kendilerine
olan güvenleri de kaybetmek üzereler. Aerobik ve zayıflama sistemleri onları bu
pozisyonlardan kurtarmaya yetmedi, sanırım. Gerçekten çalışmıyorsa zinde olmayı
hak etmiyor demektir bir beden, bunun anlamı.
Sonrasında, tembelleşmek ve içe kapanmak zorunda kalacakları bir gerçek. Bunun zekalarına da yansıdığını birçok
Fransız’ın kaleme aldığı felsefe metinlerinden anlamak mümkündür bugün. Hangi
sanatı veya felsefeyi anlattığını bir türlü kimsenin çıkaramayacağı bir sürü
eser keleme alınıyor mesela Avrupa’da. Batı Kanonu diye bir eser çıktı bu
aralar. H. Bloom kaleme almış eseri. Eserde esen rüzgarlar, yazarın psikolojik
durumuna göre yer değiştirmiş. Kah kuzeyden kah güneyden esiyor, tespitler. Yani
birbirini yiyen böcekler meydana getiriyor, Harold Bloom. Sürekli bir haklı tespit taşımıyor,
eser. Bir huysuz tavra sahip olması da
çabası. Keyfi yerinde ise evet diyor, değilse hayır. İngiltere’yi ise
Baudrillard’ a sorun. Bence Baudrillard, Batı’nın girdiği patinajı anlatırken
kullandığı Simularklar yerine Avrupa’nın çirkinlikler içinde kurduğu güzellik hayalleri dese daha yerinde olurdu. Avrupa kara lastikleri şimdilik hem beden
hem de zekasına çekmek üzere. Avrupa yakın gelecekte, fikren ve madden kunduralarla değil kara
lastiklerle yürümeyi öğrenecek. İnsan,
bir Avrupa veya Amerika klasiğidir’in bir anlamı yok artık. Doğu’dan neşet eden
şu cümle insanlığa daha bir hakim. ‘İnsan, bir dünya klasiğidir.’
Adem Kalan
Birikim dergisinin son sayısını okudum. Ahmet
Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan nefreti her yerinden akıyor, derginin. Birikim
dergisi yazarlarını tanımlamak için bir zamanlar Heves şiir dergisi şairleri
için söylediğimi onlar için de kullanmam
lazım. Hangi ülkenin insanları, bu yazarlar kestiremiyorum. Sanırım Kemal
Tahir’in bunlar için birçok sözü var. Ekseriyetle, Yabancılaşmışlar, diyordu onlar için Kemal
Tahir. İnsani bir şekilde yazmıyorlar,
olaylara bu şekilde bakmıyorlar, Birikim yazarları. Hükümet edenler Tanrı olsun, her şeyi bilsin,
yapamayacağı şey olmasın hesap ediliyor. Allah bilir kaç defa anahtarlarını,
cüzdanlarını bir yerlerde unuttular veya kaybettiler. Bunu düşünmüyorlar. Türkiye’nin Ortadoğu politikasını, maç bittikten
sonra pozisyonları defalarca döndürmelerine rağmen hareketin penaltı mı
olduğuna bir türlü karar veremeyen hakemler gibi okumuşlar. Bir de maç anında
nasıl kararlar vereceklerini siz düşünün. Olaylar, bir kat daha katlanarak
okunmuş. Yarın bu olayların perde arkası aralandığında bir belki de iki kez daha katlanması gerekecek,
bakış açılarının. Kırgınlıklarını, nefretlerini yazmak eleştiri olmasa gerek.
Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’na gelince cevabı Said Nursi versin. ‘Hatasız
bir insan dahi olamazken, yüzlerce şahıstan oluşan hükümet nasıl hatasız
olabilir.’ İyiliklerin hatalara olan üstünlüğü galebe çalması gerektiğini
belirtir, Said Nursi. Birikim dergisi
ama şunu fark etmiş gözüküyor. Bu millet şunu açıkça söylüyor. İkinci bir
Abdülhamit olayına izin vermeyiz. Allah güç kuvvet versin hükümete de devlete
de millete de. Bunlar masumane şeylerdir ama hakikatlerdir de. Marksizimle, bu olan bitenlerine bir ilgisi
yok ayrıca. Lenin’in delik ve kirli ceketine aşıksınız siz. Adalete değil.
Salih Can