23 Ekim 2014 Perşembe

YAKINDA


                                                                          -düşünce-
                                                                       YAKINDA

20 Ekim 2014 Pazartesi

insan, bir dünya klasiğidir



Avrupalıların eli yüzü düzgün bir millet olduğunu söylemek bayağı süreden beri güç. Bir defa Avrupalılar artık, gözümüzde eskisi gibi yakışıklı ya da güzel bir millet değil. Avrupa’da bu konuda rüzgarlar terse  esiyor.  Soyu acayip derecede  çirkinleşti, Avrupa’nın. Varoşlarına da kadar sirayet etmiş, diyebiliriz, bu hastalık. Hem şişkolar hem de yüzleri temiz ve aydınlık değil.  Bu görüntüden dolayı kendilerine olan güvenleri de kaybetmek üzereler. Aerobik ve zayıflama sistemleri onları bu pozisyonlardan kurtarmaya yetmedi, sanırım. Gerçekten çalışmıyorsa zinde olmayı hak etmiyor demektir bir beden, bunun anlamı.  Sonrasında, tembelleşmek ve içe kapanmak zorunda kalacakları bir gerçek.  Bunun zekalarına da yansıdığını birçok Fransız’ın kaleme aldığı felsefe metinlerinden anlamak mümkündür bugün. Hangi sanatı veya felsefeyi anlattığını bir türlü kimsenin çıkaramayacağı bir sürü eser keleme alınıyor mesela Avrupa’da. Batı Kanonu diye bir eser çıktı bu aralar. H. Bloom kaleme almış eseri. Eserde esen rüzgarlar, yazarın psikolojik durumuna göre yer değiştirmiş. Kah kuzeyden kah güneyden esiyor, tespitler. Yani birbirini yiyen böcekler meydana getiriyor, Harold Bloom.  Sürekli bir haklı tespit taşımıyor, eser.  Bir huysuz tavra sahip olması da çabası. Keyfi yerinde ise evet diyor, değilse hayır. İngiltere’yi ise Baudrillard’ a sorun. Bence Baudrillard, Batı’nın girdiği patinajı anlatırken kullandığı Simularklar yerine Avrupa’nın çirkinlikler içinde kurduğu güzellik hayalleri dese daha yerinde olurdu. Avrupa kara lastikleri şimdilik hem beden hem de zekasına çekmek üzere. Avrupa yakın gelecekte,  fikren ve madden kunduralarla değil kara lastiklerle yürümeyi öğrenecek.  İnsan, bir Avrupa veya Amerika klasiğidir’in bir anlamı yok artık. Doğu’dan neşet eden şu cümle insanlığa daha bir hakim. ‘İnsan, bir dünya klasiğidir.’


Adem Kalan

birikim



Birikim dergisinin son sayısını okudum. Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan nefreti her yerinden akıyor, derginin. Birikim dergisi yazarlarını tanımlamak için bir zamanlar Heves şiir dergisi şairleri için  söylediğimi onlar için de kullanmam lazım. Hangi ülkenin insanları, bu yazarlar kestiremiyorum. Sanırım Kemal Tahir’in bunlar için birçok sözü var. Ekseriyetle, Yabancılaşmışlar, diyordu onlar için Kemal Tahir. İnsani bir şekilde  yazmıyorlar, olaylara bu şekilde bakmıyorlar, Birikim yazarları. Hükümet edenler Tanrı olsun, her şeyi bilsin, yapamayacağı şey olmasın hesap ediliyor. Allah bilir kaç defa anahtarlarını, cüzdanlarını bir yerlerde unuttular veya kaybettiler. Bunu düşünmüyorlar.  Türkiye’nin Ortadoğu politikasını, maç bittikten sonra pozisyonları defalarca döndürmelerine rağmen hareketin penaltı mı olduğuna bir türlü karar veremeyen hakemler gibi okumuşlar. Bir de maç anında nasıl kararlar vereceklerini siz düşünün. Olaylar, bir kat daha katlanarak okunmuş. Yarın bu olayların perde arkası aralandığında bir  belki de iki kez daha katlanması gerekecek, bakış açılarının. Kırgınlıklarını, nefretlerini yazmak eleştiri olmasa gerek. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’na gelince cevabı Said Nursi versin. ‘Hatasız bir insan dahi olamazken, yüzlerce şahıstan oluşan hükümet nasıl hatasız olabilir.’ İyiliklerin hatalara olan üstünlüğü galebe çalması gerektiğini belirtir, Said Nursi.  Birikim dergisi ama şunu fark etmiş gözüküyor. Bu millet şunu açıkça söylüyor. İkinci bir Abdülhamit olayına izin vermeyiz. Allah güç kuvvet versin hükümete de devlete de millete de. Bunlar masumane şeylerdir ama hakikatlerdir de.  Marksizimle, bu olan bitenlerine bir ilgisi yok ayrıca. Lenin’in delik ve kirli ceketine aşıksınız siz. Adalete değil.


Salih Can