Ben insanlığımızın kurtuluşunun şifahi damarla yakalanacağını düşünüyorum.
Bir terim, bir duruş olarak şifahiliğin bugün neredeyse halkın ruhunun bir
karşılığı, bir koruyucu tabakası gibi durduğunu görüyorum. Özellikle iki yüz
yıllık bir birikim yapmış, bu gücüyle de insanlığı hem ruhen hem madden ezmeyi
kendine görev bilmiş ideolojiler çağının travmatik yapısının ancak şifahi bir
duyuşla iyileştirileceğine inanıyorum. Çünkü halk, ideolojilerin kimlikte
açtığı yaraları şifahi yaşama sığınarak ondu. Teorik ve ırkçı geometriler içinde yükselen yeniçağın
patolojik tavrını şifahiliğin o geniş, derin ve kadim koruyuculuğu ile atlattı.
Buradan yenilenmenin, asr-ı sadet ruhunu tekrar çağa taşımanın imkanlarını
buldu. Duygularına ve köklerine dönmenin kapılarını hep bu aralıktan
izledi. Batı aydınlamasının, kapitalizminin
ve türlü ideolojilerin sirayet edemediği bu mekan ve varoluş sahasında kalmakla
kendini kurtardı. Çünkü Osmanlıdan sonra
inancımızın, öz hallerimizin, medeniyetimizin kadim unsurları ve millet olma
anlayışlarımız bu alan içine sığındı. Kendini türlü tehlikelerden ancak öyle
sakınabildi. Entelektüellerimiz bugün
her ne kadar Batı kültüründen, Avrupa toplumundan bir parça olduğumuzu
savunsalar da halkın şifahi varoluştan güç alarak, yaşam üslubuyla, hayır biz
Mehmedi bir kültür içine Mehmedi izler yaşıyoruz, demesi bundandır.
Y.Türk