…SÜHREVERDÎ; EL- MAKTÜL
1.
Münacat
Allahım! Şanın,
kutsallığın, dergâhın, ululuğun ve mekanın yücedir.
seçtiğin ve
gönderdiğin elçilere daim olarak, insanlığın efendisi ve
mahşerdeki şefaatçisi
Hz. Muhammed Mustafa’ya özel olarak salat ü
selam buyur. bizi
ışığınla başarıya ulaşan ve kurtuluşa erenlerden,
nimetini hatırlayan
ve ananlardan, ona şükredenlerden eyle. Bizi
yalnız bırakma,
bizi karanlıkla sınama. Işıktan dolayı değildir gölge.
Allahım! en son
erek sensin, başlangıç ve sonluluk sensin! Senindir
tükenmeyen kemal,
senindir eşsiz ve emsalsiz övgü! diriliğin
ve
canlılığın yoktur
ki, vehmin ve hissin tasarrufu altına giresin! ben bir
serçeyim, bu beden
kafesimdir. kafesten uçtum da beden, içi boşaldı,
ve yalnız kaldı
rehin olarak dünya, açlık ve uykusuzluk güzergâhım
oldu,
fakirdi bedenim. ama kötülük, iyilik eksikliğinden dolayı değildir
Kırgınlık şairi Yücel Kayıran’da yazmış olduğu Amentü
şiiri gibi derin bir kıpırtı, neşe ve yenilik görüyorum. Bu hoştur, muştuludur,
cezbelidir.
Yenilenme heyecanıdır.
Ama sonraları şair, bazı
hayal kırıklıkları da yaşayabilir. İsmet Özel gibi. Belli bir açıdan Tolstoy gibi.
Yücel Kayıran, Amentü
şiiri ile bize bir zamanların İsmet Özel’ini hatırlattı aslında.
Ama bu amentü sol içinde
kalan bir amentü oldu. Bu yönüyle değişikti.
*
Z. Bauman, teorilerin gözüyle değil
olağan bir seyir üzerinden toplumu anlamaya ve analiz etmeye çalışmıştı. Bu
yönüyle İbn-i Haldun’a benzer. Z. Bauman’ın ‘akışkanlık tezi’ de İbn-i Haldun’un tarih ve sosyoloji yazım
şeklinin bir başka adı gibi geliyor bana. İbn-i Haldun da kendi dönemi içinde
yaşamış kabilelerin ve beyliklerin toplumsal davranış ve tutumları üzerinde
büyük değişkenliklerin sık sık yaşandığını söyler. Gerçi cumhuriyetler de eski beylikler gibidir, dünya üzerindeki
sosyolojiyi ve düşünce akıntılarını alabildiğine çeşitlendirmiştir. İki düşünürün de yaşadığı dönemler; melezleşmenin,
hibritleşmenin ve aroma siyasetlerin, fikirlerin, sık sık değişen toplumsal yapıların
fazlaca yaşandığı devirler. Şimdiki gibi o çağ da bir nevi ‘kar ve kur’
dönemiydi.
Bence Kayıran, şiirde bir
İbn-i Halduncu gibi hareket etti. Kadim
felsefeyi çağın yeni fikrî birikimleriyle buluşturdu, harmanladı. Onların tek
başlarına nasıl hareket ettiklerini birbirleriyle buluştuklarında nasıl bir
davranış değişikliği gösterdiklerini gözlemledi. İç içe geçtikleri yerleri, ayrıldıkları yerleri gördü. Ama bunu kendi kişisel deneyimi olarak gerçekleştirdi.
Dünyanın değişik felsefeleri ve düşünce birikimleriyle ruhu üstünde kalbiyle
söyleşti. Fikir ve felsefelerin madde
taraflarını attı. Değişik bir tinsel harman yarattı. Bu da birçok yönden kirlenen, tıkanan sola yeni şiir kanalı açtı. Felsefî şiir yazması ona bu kapıyı araladı. Soldaki yeni dönüşümler
ilerde ondan daha da esinlenecektir. Türkiye’de sol; Marks’ı, Platon’u yanına
alıp ya da almayıp gelenek solcusu olmaya
doğru gidiyor. Bu, sol için yeni bir durum.
Bu fikirle sol; Selçuklu
solu, Osmanlı solu, Türkiye soludur. Alparslan soludur. Ve bu da Mehmetler dünyası içinde bir yoldur.
Yeprem Türk