6 Eylül 2019 Cuma

NE DİYELİM



6 Eylül 2019 tarihli Yenişafak Gazetesi'nde, Ömer Lekesiz’in, şiirin durağanlığı ve sıradanlığı üzerine bir yazısı var.  Aslında öykücülerin ve Ömer Lekesiz gibi dili güzel kullanamayan denemecilerin şiir üstüne metin üretmelerini yersiz ve gereksiz bulanlardanım. Bu yazıların  pek kıymeti harbiyesi de yoktur, derim.

Ömer Lekesiz, şiir okumayan şairlerin şiir yazdıklarından şikayet etmiş. Haklı. Yeni şairler şiir okumuyorlar.

Aynı gazetenin iki gün önceki sayısında Mustafa Kutlu da şiire dair görüşlerini belirtmiş ve Cevdet Karal’ın beğendiği bir şiirini (İP 1961) köşesinde yayımlamıştı. Şiir, Adnan Menderes’in idamı ile ilgilidir. Ve Mustafa Kutlu da ‘Merhum Adnan Menderes için bir şiir yazılmış mıdır? Bilmiyorum.’ Demişti. Oysa rahmetli Necip Fazıl’ın Adnan Menderes için yazdığı ‘Zeybeğin Ölümü’ şiiri vardı. Üstelik bilinen bir şiirdir de bu. Demek ki Mustafa Kutlu şiiri okumamış, bilmiyor.


Üstatlar da -İbrahim Tenekeci’nin deyimiyle üst katlar- okumuyorlar ki sayın Lekeci.


Yeprem Türk

DİM





Gönlün bu akşam dünyaya
Bize gelsin
Merhaba demeye
Kalmadı

Çıraklarla küreği tam fırına sürerken
Sözümde bir kaza
Düştüm gökçe  an'a

Gök açıldı
Bir ses yerine ağaç
Bizi meyve gibi başına topladı

Teknede hamur
Açıldı bize gönlüylen
Ekmeğe dönüştü hemen

Dediğim gibi
Sözümde bir kaza
İle ulaştım
Bu ana

Çıktım sokağa
Beni bilenler bilmedi
Sene 1980’di

Rabbim şaşırtmak için mi beni
İndirdin sokağa
O kadar meleği

O gün fırına
Kardeşim gelecekti
Beni bulması için
O kadar derinliği nasıl geçecekti

Kahire’de yüzüme bakan bir ezan
Allah’ın rahmeti damla damla dökülür içinden

Mayıs ayı, geçerken değildi
Makaraya geri toplanan ipti

Aklım vücuttan çalkana çalkana aktı
Kalp gibi bir adım vardı





                                                                    Y.T.

1 Eylül 2019 Pazar

HÂLÂ ŞAİRLERDEN AL HABERİ




‘Nereye vardımsa, oraya benden önce bir şairin geldiğini gördüm’, demiş Sigmund Freud.

İnanç ağlarından doğan kapitalizmi haber veren Marx Weber ‘in Protestan Ahlâkı ve Kapitalizm adlı eseri, C. F. Hölderlin'in iki yüz yıl önce söylediği ‘Çok zaman var ki bütün tanrısal şeyler kazanç için kullanıldı’, dizesinin  sistemleştirilmiş bir açıklaması değil mi?

Arthur Rimbaud’nun Sarhoş Gemi’si, Nuh’un Gemisi gibi midir? Sarhoş Gemi, kapitalist ve tüketim çılgınlığının sürdüğü modern dünyadır.

...
Devamı Kuruluş Kasım Aralık 2019 sayısındadır.


Y. Türk



Yücel Kayıran'a Dair






SÜHREVERDÎ; EL- MAKTÜL

     1.   Münacat

Allahım! Şanın, kutsallığın, dergâhın, ululuğun ve mekanın yücedir.
seçtiğin ve gönderdiğin elçilere daim olarak, insanlığın efendisi ve
mahşerdeki şefaatçisi Hz. Muhammed Mustafa’ya özel olarak salat ü
selam buyur.  bizi  ışığınla başarıya ulaşan ve kurtuluşa erenlerden,
nimetini hatırlayan ve ananlardan, ona şükredenlerden eyle. Bizi
yalnız bırakma, bizi karanlıkla sınama. Işıktan dolayı değildir gölge.

Allahım! en son erek sensin, başlangıç ve sonluluk sensin! Senindir
tükenmeyen kemal, senindir eşsiz ve emsalsiz övgü! diriliğin  ve
canlılığın yoktur ki, vehmin ve hissin tasarrufu altına giresin! ben bir
serçeyim, bu beden kafesimdir. kafesten uçtum da beden, içi boşaldı,
ve yalnız kaldı rehin olarak dünya, açlık ve uykusuzluk güzergâhım
oldu, fakirdi bedenim. ama kötülük, iyilik eksikliğinden dolayı değildir


Kırgınlık şairi Yücel Kayıran’da yazmış olduğu Amentü şiiri gibi derin bir kıpırtı, neşe ve yenilik görüyorum. Bu hoştur, muştuludur, cezbelidir.

Yenilenme heyecanıdır.

Ama sonraları şair, bazı hayal kırıklıkları da yaşayabilir. İsmet Özel gibi. Belli bir açıdan Tolstoy gibi.

Yücel Kayıran, Amentü şiiri ile bize bir zamanların İsmet Özel’ini hatırlattı aslında.

Ama bu amentü sol içinde kalan bir amentü oldu. Bu yönüyle değişikti.
*
Z. Bauman, teorilerin gözüyle değil olağan bir seyir üzerinden toplumu anlamaya ve analiz etmeye çalışmıştı. Bu yönüyle İbn-i Haldun’a benzer. ZBauman’ın ‘akışkanlık tezi’ de İbn-i Haldun’un tarih ve sosyoloji yazım şeklinin bir başka adı gibi geliyor bana. İbn-i Haldun da kendi dönemi içinde yaşamış kabilelerin ve beyliklerin toplumsal davranış ve tutumları üzerinde büyük değişkenliklerin sık sık yaşandığını söyler. Gerçi cumhuriyetler de eski beylikler gibidir,  dünya üzerindeki sosyolojiyi ve düşünce akıntılarını alabildiğine çeşitlendirmiştir.  İki düşünürün de yaşadığı dönemler; melezleşmenin, hibritleşmenin ve aroma siyasetlerin, fikirlerin, sık sık değişen toplumsal yapıların fazlaca yaşandığı devirler. Şimdiki gibi o çağ da bir nevi ‘kar ve kur’ dönemiydi.

Bence Kayıran, şiirde bir İbn-i Halduncu gibi hareket etti.  Kadim felsefeyi çağın yeni fikrî birikimleriyle buluşturdu, harmanladı. Onların tek başlarına nasıl hareket ettiklerini birbirleriyle buluştuklarında nasıl bir davranış değişikliği gösterdiklerini gözlemledi. İç içe geçtikleri yerleri, ayrıldıkları yerleri gördü. Ama bunu kendi kişisel deneyimi olarak gerçekleştirdi. Dünyanın değişik felsefeleri ve düşünce birikimleriyle ruhu üstünde kalbiyle söyleşti. Fikir ve felsefelerin madde taraflarını attı. Değişik bir tinsel harman yarattı.   Bu da birçok yönden kirlenen, tıkanan sola yeni şiir kanalı açtı. Felsefî şiir yazması ona bu kapıyı araladı. Soldaki yeni dönüşümler ilerde ondan daha da esinlenecektir. Türkiye’de sol; Marks’ı, Platon’u yanına alıp ya da almayıp gelenek solcusu olmaya doğru gidiyor. Bu, sol için yeni bir durum.

Bu fikirle sol; Selçuklu solu, Osmanlı solu, Türkiye soludur. Alparslan soludur. Ve bu da Mehmetler dünyası içinde bir yoldur.


Yeprem Türk