1 Eylül 2019 Pazar

Yücel Kayıran'a Dair






SÜHREVERDÎ; EL- MAKTÜL

     1.   Münacat

Allahım! Şanın, kutsallığın, dergâhın, ululuğun ve mekanın yücedir.
seçtiğin ve gönderdiğin elçilere daim olarak, insanlığın efendisi ve
mahşerdeki şefaatçisi Hz. Muhammed Mustafa’ya özel olarak salat ü
selam buyur.  bizi  ışığınla başarıya ulaşan ve kurtuluşa erenlerden,
nimetini hatırlayan ve ananlardan, ona şükredenlerden eyle. Bizi
yalnız bırakma, bizi karanlıkla sınama. Işıktan dolayı değildir gölge.

Allahım! en son erek sensin, başlangıç ve sonluluk sensin! Senindir
tükenmeyen kemal, senindir eşsiz ve emsalsiz övgü! diriliğin  ve
canlılığın yoktur ki, vehmin ve hissin tasarrufu altına giresin! ben bir
serçeyim, bu beden kafesimdir. kafesten uçtum da beden, içi boşaldı,
ve yalnız kaldı rehin olarak dünya, açlık ve uykusuzluk güzergâhım
oldu, fakirdi bedenim. ama kötülük, iyilik eksikliğinden dolayı değildir


Kırgınlık şairi Yücel Kayıran’da yazmış olduğu Amentü şiiri gibi derin bir kıpırtı, neşe ve yenilik görüyorum. Bu hoştur, muştuludur, cezbelidir.

Yenilenme heyecanıdır.

Ama sonraları şair, bazı hayal kırıklıkları da yaşayabilir. İsmet Özel gibi. Belli bir açıdan Tolstoy gibi.

Yücel Kayıran, Amentü şiiri ile bize bir zamanların İsmet Özel’ini hatırlattı aslında.

Ama bu amentü sol içinde kalan bir amentü oldu. Bu yönüyle değişikti.
*
Z. Bauman, teorilerin gözüyle değil olağan bir seyir üzerinden toplumu anlamaya ve analiz etmeye çalışmıştı. Bu yönüyle İbn-i Haldun’a benzer. ZBauman’ın ‘akışkanlık tezi’ de İbn-i Haldun’un tarih ve sosyoloji yazım şeklinin bir başka adı gibi geliyor bana. İbn-i Haldun da kendi dönemi içinde yaşamış kabilelerin ve beyliklerin toplumsal davranış ve tutumları üzerinde büyük değişkenliklerin sık sık yaşandığını söyler. Gerçi cumhuriyetler de eski beylikler gibidir,  dünya üzerindeki sosyolojiyi ve düşünce akıntılarını alabildiğine çeşitlendirmiştir.  İki düşünürün de yaşadığı dönemler; melezleşmenin, hibritleşmenin ve aroma siyasetlerin, fikirlerin, sık sık değişen toplumsal yapıların fazlaca yaşandığı devirler. Şimdiki gibi o çağ da bir nevi ‘kar ve kur’ dönemiydi.

Bence Kayıran, şiirde bir İbn-i Halduncu gibi hareket etti.  Kadim felsefeyi çağın yeni fikrî birikimleriyle buluşturdu, harmanladı. Onların tek başlarına nasıl hareket ettiklerini birbirleriyle buluştuklarında nasıl bir davranış değişikliği gösterdiklerini gözlemledi. İç içe geçtikleri yerleri, ayrıldıkları yerleri gördü. Ama bunu kendi kişisel deneyimi olarak gerçekleştirdi. Dünyanın değişik felsefeleri ve düşünce birikimleriyle ruhu üstünde kalbiyle söyleşti. Fikir ve felsefelerin madde taraflarını attı. Değişik bir tinsel harman yarattı.   Bu da birçok yönden kirlenen, tıkanan sola yeni şiir kanalı açtı. Felsefî şiir yazması ona bu kapıyı araladı. Soldaki yeni dönüşümler ilerde ondan daha da esinlenecektir. Türkiye’de sol; Marks’ı, Platon’u yanına alıp ya da almayıp gelenek solcusu olmaya doğru gidiyor. Bu, sol için yeni bir durum.

Bu fikirle sol; Selçuklu solu, Osmanlı solu, Türkiye soludur. Alparslan soludur. Ve bu da Mehmetler dünyası içinde bir yoldur.


Yeprem Türk