Bir
gün, bir yerde, bir çiftçi. Hayattaki değişimi sezer. Ve o gün
sabanını artık farklı bir şekilde tutması gerektiğini anlar.
Ve o çiftçi, o tarihten sonra sabanını farklı biçimde kullanır.
Tarlasındaki bereketse buna binaen artar. Sonra diğer çiftçiler
onu taklit ederek aynı yolla zenginliğe ulaşıp ülkelerini
bayındır hale getirirler.
Yine
bir gün, bir yerde, bir dokumacı. Hayatın havasından sezdiği
gariplikten olsa gerek. Kumaşını farklı türde dokuması lazım
geldiğini fark eder. Ve bu dokumacı tam da sırasına göre yukarı
örnekteki aşamaları geçerek belli bir imkan ve sonuca ulaşır.
Diğer dokumacılar da bu arada aynı şeyi tahakkuk ettirmişlerdir.
Bu ülke de zengin, dört başı mamur hale varmıştır.
Bu
iki ülke aslında bazı büyük imkanların eşiğinde olduklarını
anlamıştır. Ancak bundan sonraki yolculukta bu iki ülke
yollarını ayırma kertesine gelmiştir. Çünkü biri zenginliğini
eğlence veya bir tür şehvet estetiğinde kullanacak. Diğeri de
medeniyet ve değerler üzerinden harcamalara girişecektir. Akabinde
’fakat
sen hayret ettin, onlar ise eğleniyorlar*’
ayeti bağlamınca iki ayrı ufuk için yola çıkacaklardır.
E
sonra?
Sonrası:
Sonuçta biri hayret edecek bu zenginliğe, onu bereketlendirecektir
diğeri de onunla eğlenecektir. Sanırım cumhuriyet ekonomisi,
yenice elde etmeye başladığı olanakları kullanma adına böylesi
bir seçimin başlangıç noktasında.
Y. T.