2 Kasım 2013 Cumartesi

DEĞİNİ





Zafer Acar, Sezai Karakoç Kuşağı
A. Nasip Kelebek, Bana Hayran Olsana
Tetkikçi’de bu yaz, yazdığım metinlerde, Kuruluş dergisinin ana kadrosunun belli başlı şair ve yazarlarını işlemiştim. Bunu, Kuruluş dergisi kadrosu adına Eylül’de başlayacağımız yayına bir ısınma turu şeklinde düşünmüştüm. Ve nitekim öyle olmadı. Dergiden önce, internette de olsa bir arada görünme imkanı bulmuştuk. Aslında çok önceden beri birlikte sayılırdık, fakat resmen hem görüntü hem fikir olarak bir araya gelemiyorduk. Farklı dergilerde yazmamız buna mani oluyordu veya özel bir dergi çatısı altında olamayışımız bizi böylesine dağınık gösteriyordu.  Ama sonuçta ruh ruhu çeker,  birbirine benzeyenler bir şekilde bir araya gelirdi. Bazen de toplanmak üzere olan bir kadro bir rüzgarla da dağılabilirdi. Eğer öyle olmasaydı, hayatlarında entropi’nin (çile) oldukça yer ettiği ilginç bir kuşak erken belirmiş olacaktı bugün. Arkadaşlarla aramızdaki tutkal önce inanç, sonra bu çileciliktir. Yoksa bir araya gelemez, bir şeylere tutunma gereği hissetmezdik sanırım. Çileyi bu kadar benimsemiş bir kuşaktan bahsedemezdik şu an. Üstelik bu çileden rahatsızlık duymayan bir jenerasyondan da. Zaten zamanın ruhu bunu gerektirir, başka türlü işin içinden çıkmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Buraya gelene kadar çeşitli aşamalardan geçmiş biri olarak bu ekip, az çekmemiştir diyebilirim. Hem arkadaşlar hem de ben. Önce söyleyelim Peygamberimizin dediği gibi gariplerdeniz. Ve bu da o kadar önemlidir hani. Kitaplarımızı yayınevleri basmasa da, bazıları basıp da dağıtmasa da yardım Allah’tandır, deyip işin çaresine bir şekilde bakabiliriz. Mesela Zafer Acar’ın ilk eleştiri kitabı kendi imkanlarıyla çıktı, hakeza Aykut Nasip Kelebek’in  şiir kitabı Bana Hayran Olsana. Arkasından M.D çıkacak benzer yolla. Aynı derenin suyu sayılır, dediğim kitaplar. Hem bütün bu zorluklar bizim için  yeni bir yola  işaret sayılabilir.  Kimseye bir taş attığım falan yok.  Ayrıca burada o camia bu camia  gibi kavramlara takıldığım sanılmasın. Bunlar çoktan iflas etmiş şeylerdir. Bizim için bu ikilemler aşılmıştır. İslamcı camiada ise şair olmak, bir dergi çıkarmak eskiye nispet çok zordur. Ama belediyelerdeki şiir meclislerine girerseniz en iyi şair siz olursunuz o başka. İslamcı camia ve sağ camia gibi kavramlar da, İslamcı dergi  türünden ibareler de kirletilmiş vaziyette. Sağ sözcüğünü de özellikle bu yüzden telaffuz etmişimdir. Çünkü bizde Diriliş, Mavera, Edebiyat gibi dergiler yok artık. Şaire, yazara ve okura bakışı epey netameli olan dergiler var. Hatta kurumsallaşmışlığı ve ağırlığı altında ezilme, dışlanma riskinizin çok fazla olduğu dergilerdir bunlar. Kelli felli yani üstelik. Bir şairle bir ömür kontrat imzalamak isterler. İlginçtir bu tür dergilerde yetişen bir şairin oradan ayrılması da eti kemikten ayırmak kadar zordur bugün. Bunu denediğiniz takdirde ezilme, manevi şiddete maruz kalma olasılığınız yüksektir. Vurun abalıya denilerek defteriniz dürülebilir sonra. Edebiyat ve iş hayatında, benzeri ayrılışlardan dolayı kan şerbeti içenleri biliyorum. Gidenin arkasından kişiyi rencide eden, bir sürü asılsız dedikodunun yapıldığının da farkındayım. Giden şairi itibarsızlaştırma gayesi güdülüyor çünkü. Dergilerdeki yönetim, kötü araçlarla yapılıyor demektir bunun anlamı. İşte çileciliğin öncesi buradan başlar dergicilikte. Kurumsallaşmış, maddi imkanları gelişmiş dergilerle yarışacaksınız çünkü. Üstelik her bakımdan. Şu an için bir dergiyi ayakta tutan iki ana unsur daha önemli gözüküyor. Kurumsallaşma ve para.  Ama biliyoruz ki bu yanlış bir yoldur. İşin samimiyetini öldürür, hareketin hararetini de almaz değil. Gençliği hem tarz olarak hem de kişilik olarak kıstırması da işin bir başka boyutudur.

Yeprem Türk