Sanırım, Kelile ve Dimne'den okumuştum. Bir kedi, tarla sahibinin av için kurduğu ağa, tuzağa düşer. Ve tam da o anda kedinin gözüne bir fare ilişir. Kedi, fareden düştüğü ağın iplerini kopartarak kendisini kurtarmasını ister. Ama kedi bunu yaptığı an, kediye yem olacağını da düşünmekten geri durmaz. Ve kediye senin kurtaracağım ama her şeyin bir zamanı vardır, der. Fare, tuzak sahibinin aşağı bayırdan yukarı doğru omzunda tüfeğiyle çıkıp geldiğini görünce ipleri kemiriverir ve fare bir başka tara kedi de diğer bir tarafa kaçar. Çünkü ikisi de avcıdan korkmaktadır.
Bu fabl'ı niye anlattım. Epeydir, Afganistan üzerine yazılmış metinler okuyorum. Tarihiyle olsun şimdisiyle olsun Sezai Karakoç'un deyimiyle zavallı Afganistan.
Küçük devletler ya da devlet olmaya çalışmış da olamamışların önünde üç yol var:
1. Ya fabldaki fare
gibi iyi bir denge siyaseti güdeceksin.
Ki bu, her zaman yakalanacak bir başarı değildir.
2. Ya ülken için iktidarı dışardan devşireceksin.
3. Ya da kendini bir
işgalcinin kucağına atacaksın.
Afganistan, tarihte kısım kısım başarılı olmuş dönemleri geçersek, bu üç tarzdan son iki yolu tercih etmiş. Afgan halkı, yol bilmez siyasetçilerin ellerinde azaba uğramış durmuş. Dış savaşlar, iç çatışmalar insanların tüm enerjilerini bitirmiş, hayallerini yıkmış.
Şimdi Taliban, kendine
has bir üslupla
yönetimi ele geçirmiş. Hükümet
yetkilileri ve tabanı da Taliban'a karşı koymamış. Bu karşı koymamaya sevinen
biriyim. Çünkü daha önce Sovyetlerin, Afgan topraklarından çekilmesiyle yaşanan iç savaş çıkmamış, insanlar katledilmemiş oldu.
ABD'de böylesi
bir kargaşa bekliyordu.
*
Zavallı Afganistan. Ya
emperyalizmle ya da kendi fetvalarıyla
kanını akıtan Afganistan.
*
Taliban yönetimi, gelecek Afganistan için uygun biri mi? Değil aslında. Çünkü, iktidara geçişi zorbalık ve baskı ile olmuştur. Yeni dünyasına Afganistan; Taliban'la geçemez. Taliban, eski karanlık, tefritçi bir fetva geleneğinin şiddeti azalmış
bir devamıdır. Yüzü nursuz olandan yıldız olmaz, demiş W. Blake. Afganistan'ı yönetecek kişi veya siyası oluşum; seçimle gelmelidir ve bir medeni ışığa da
sahip olmalıdır. Demokrasi özümsenmelidir. Afgan halkı,
bireyselleşmesini tamamlamalıdır. Hem siyaset hem din hem de hayat dili olarak
kendisini neredeyse yeni baştan yaratmalıdır.
Kendi medeniyetine
mensup ülkelerle
güvenli bir ortak kalkan oluşturmalıdır. Aksi takdirde dış müdahaleye devamlı açık kapı bırakacaktır.
*
İslam ülkelerine baktığımızda, akidenin yanında eski Grek yani birinci öğretmenler çağı ile Farabî, İbn-i Sina gibi İkinci Öğretmenler çağını ya Muhyiddin Arabî gibi büyük arifleri okuyan eğitim ve kültür yoluyla özümseyen toplumlar daha sakin, sağlam, medeni ve daha insanî hayat sürmekteler. Tunus'ta Gannuşi'nin siyasi metodu bu birikimden payını almıştı. Şimdilik kesintiye uğratıldı ama ileri tarihlerde bu tutum daha derin bir şekilde sürecektir.
Örneğin Türkiye'de siyasi düzenin ve bireylerin oluşmasında bu birikimin büyük payı var.
Aksi halde İslam
devletleri tarikat kökenli,
ifrat ve tefritçi
siyasi oluşumları aşamıyor.