22 Haziran 2017 Perşembe

DEMEK ...


Kavmim, böyle ne oldunuz!
Diğer insanlara olanı siz de oldunuz
Önceleri dağlardan aşağı bulutlar
Bence şalvarlı melekler gibi iniyordunuz
Dudaklarınız yarin yanağında
Gönlü imar için öpücük gibi çalışıyordunuz
Sonra bu nursuz şehre geldiniz
Belanızı buldunuz
İyi sevgi iyi iş iyi alet yok sizde
Mutlu bir hayata geri dönemezsiniz
Siz şimdi biliyor musunuz?
İnsan adlı tüfekler olmuşsunuz
Mermilerle doldurulup
Birbirlerinize takır takır sıkılıyorsunuz




y.türk

19 Haziran 2017 Pazartesi

NEFES VE İDEOLOJİ

Nefes ve ideolojiler arasın fark vardır.
Bu ayrım ölü ile canlı arasındaki mesafe kadar derindir.
İdeolojiden nefesler doğmaz; ama nefes’ten ideolojiler inşa edilebilir.
Nefes; bilgi, irfan ve hikmete yani akıl, kalp ve ruha hitap ederken; ideoloji bilgi noktasında yani kabukta oyalanır.
Nefesin, gönlü ve bilmesi geniştir; ideolojiler, sınıflar arası uçurumlarda takılır kalır.
Nefes; asırları etkileyip biçimlendirirken; ideoloji en fazla on yıl dayanabilir.
İnsan belli bir dönemde ve belli bir yerde çıkmazdaysa nefes rüzgarı yolları açacaktır. Tarihte böyle olmuştur, bundan sonrada böyle devam edecektir.

*** 
 
En iyi ideoloji, bir milleti kısmen bile olsa restore edemezken; nefes, milleti tekrardan kendi ruhunda yoğuran bir mimardır. Bir dirilticidir.

***

15 Temmuz Direnişi, bir nefes hareketiydi. Bu milletin nasibiydi. Gelecek, bu hareketten nasiplenenlerin ellerinde şekillenecektir. Gelecek asırlar ,onların asırları olacaktır. Şimdi dinamizm onlardadır. İslam’ın bayraktarlığını atide onlar yapacaktır. İslam’ın yenileri ve acar güzelleri onlar olacaktır.


y.türk

DOĞRUSU: MEHMEDİ DİNAMİZMDİR

Bugün İttihad-ı İslam mantığını savunanların sahiciliklerini sorgulamalı. Görüyoruz ki, İttihad-ı İslam, sadece İslamcı entelektüellerin hinliklerini ve tuzaklarını gizlemek için kullandığı bir ibareye, bir şemsiyeye indirgenmiş.

İttihad-ı İslam istenci, neredeyse mezhepsizliğe gelmiş gibi. En azından Türkiye’deki İslamcı entelektüellerin elinde bu derece eğilip bükülmüş yani. Mesela bazı İslamcılara göre, Türkiye’nin imkanlarını azalttığınız takdirde İslamcılık ilerlemiş olacaktır.

Ergün Yıldırım, yakın tarihli, Yenişafak’taki (18 Haziran 2017) bir yazısında İttihad-ı İslam adı altında Kürd dinamizminden bahsediyor. Hatta mevcut devletlerin,  İttihad-ı İslam noktasında verimli olmayacaklarını ve yeni yapılanmalara kapı aralanması gerektiğini falan belirtiyor. Bence Ergün Yıldırım, açıkça söylememiş niyetini ama Osmanlının içinden çıkan 32 devleti 33’e çıkartma amacını metninin içine yarı açık yarı kapalı halde yerleştirmiş. Daha önce Ali Bayramoğlu da aynı gazetede ‘Gelecek yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacaktır’ demişti. Yani meselenin İttihad-ı İslam mı yoksa 33. Beyliğe kapı aralama mı, olduğu anlaşılıyor. Aslında denmek isteniyor ki, güya Türkler seküler oldular, laikleştiler, İslam’dan da uzaklaştılar artık Türkler İslam’ın bayraktarlığını yapamazlar. İslam’ın bayraktarlığını başkaları yapacaklar. Oysa ne tek başına Çerkezler ne tek başına Kürtler ne de başkaları böyle bir şeye yeltenecekler. İslam’ın bayraktarlığı, yine hep beraber yapılacaktır. İttihad-ı İslam, ehl-i sünnet vel cemaat olarak başarılacaktır. Ve İttihadı İslam’ın başlangıç noktasını, nüvesini 15 Temmuz Direnişi dinamizmi oluşturacaktır.


y.türk

İKİNCİ VS.

Ergün Yıldırım, 18 Haziran 2017, tarihli Yenişafak gazetesindeki köşesinde, içinde bulunduğumuz dönemi ‘Üçüncü Tarihsel Bunalım’ şeklinde isimlendiriyor. Oysa aydınlarımızın genel kanaati şudur: İkinci kriz ya da bunalım dönemindeyiz. Birincisi Haçlılar ve Moğollarla yaşandı. Abbasi Halifeliği ortadan kalktı ve İslam coğrafyası, onlarca beyliğe bölünmüş halde Moğolların ve haçlıların zulmü altında  tarumar edildi.

İkincisiyse Osmanlı Devletinin parçalanıp, tastamam 32 cumhuriyete (beyliğe) ayrılmasıyla baş gösterdi. Ve  hala bu dağılmanın getirdiği boşlukla İslam coğrafyası yağmalanıyor. Bugün biz, biteviye, Osmanlının dağılmasıyla gelen krizin devamı içindeyiz. Osmanlıdan sonra bir toparlanma veya ittihadı İslam noktasında bir ihya olmadı ki, üçüncü kriz ortaya çıksın.

Ergün Yıldırım’ın Üçüncü Bunalım tespiti gerçek dışıdır. Tekellüflü bir tevil yani aşırı bir yorum bile değildir. Bana kalırsa, tükenmiş bir entelektüelin uyduruk yorumlarından biridir, bu yordamsız tespit. Ya da Post-Truthvari bir algıya hizmet için söylenmiştir.

y.türk

18 Haziran 2017 Pazar

Ö...ben

İnsan; kelama, akla, izana, gerçekliğe, inanmaz ve Hannane Direği’nin iniltisini de duymazsa.

Örneğin kötülük, iyilikten daha akıllı olmanın derdine düşer ve kazanırsa. Varlıklar arasındaki minnet hissi ortadan kalkarsa.  Ve bir gün bir elma, kendi kendisini yerse.

Haksız yere bir şeyden murad almak iradeyi incitmezse. Haklılık, iradeyi ve kuvveti zindeleştirmezse.
Zaman gelip karanlık çağlar, karanlığından dolayı özür dilemezse.


Öleyim ben.

adem kalan

KÜLTÜR YORGUNLUĞU


Türkiye’ bu aralar aynada kendini seyreden bir ülke. 2000’lere kadar başka ülkelerin bedenlerini seyreden bir ülke iken Türkiye şimdi kendi rengine, öz ruhuna bakmakla meşgul. İyi hatırlanır, eskiden yabancı kültürlerin sanat temsilcilerine ilgi ülkemizde had safhadaydı. Şimdi sokak faaliyetlerinden tutun büyük konserlere kadar bu alaka zayıflamış durumda. Üstelik Avrupacılarımızda ve Marskistlerimizde de bir zevk değişimi ve arayışı var. Yani artık Avrupai zevkler Avrupa düşkünlerimizi bile tatmin etmediğine göre; ülkemizin estetik ve zevkler yorgunu olduğunu,  yeni arayışlara girdiğini söyleyebiliriz.
Bakmayın, Türkiye yüz yıllık bir süreç sonunda yabancı zevklerin dumuruna uğramış durumda. Onlar bizde bir heyecan bir gelecek uyandırmıyor. Yani onlarda bizim için bir ışık bir iyimserlik yok. Biraz da Türkiye, modernleşmesini özgül ruhuyla tamama erdirmeyi murad ettiğinden bu böyle. Artık, değirmenine su taşımak yerine, değirmenini kaynağın başına kurmak istiyor millet.

  Bu meyanda, Türkiye’nin ruhunu şad eden tek ulu etkinlik 15 Temmuz Direnişi ile gelen ruhtadır. Yeni kültür ve irfan ışığı oradadır. Milletimizin aynası olması bir bakıma bundandır.


y.t.

&

1900’lerin başından bu yana gelen birçok fikir ve akımlar aslında büyücü değnekleriydi. Özellikle 1930’lardan sonra ortaya çıkan sosyalizm, kapitalizm, faşizim gibi erken dönem fikirler, Firavun’un sarayında en iri sihri ben yaparım diyen büyücü müsveddelerine benzerdi. Sonuçta hepsi de topluma verdiği ütopik sözlerin birini bile yerine getiremeden öldü. Halk içinde değil de bürokraside yer işgal etmeleri de onların halka olan bu sirayetsizliğini gösteriyordu. Bugün bu ideolojiler nerede diye sorulsa? Kim ne cevap verir acaba? Genelce 15 Temmuz Direnişi ile Musa’nın asası indi, bütün o büyücü değneklerini yuttu, denebilir.   

Çünkü bu tür candan gelen direniş hareketleri; eskilerden ilham alıp söylersek, toplumun ve devletin rüzgarıdır. Milleti ayağa kaldırır, ululuklara kanatlandırır. Mensubiyetini topraktan ruha; ruhtan millete kadar bildirir. Büyücü akıllardan korur, Musa’nın asası gibi parlak ve ihya edici bir akla terfi ettirir. Gereksiz, popülist ve işgalci ideolojileri halktan uzaklaştırır.


y.t.