19 Aralık 2015 Cumartesi

Kelam Talimi






 Usulde hatalar olsa da esasta, milletin havsalasında manzara kaybedilmezse yerlilik, kendilik bir yerde  meyve  verir. Umuda küsmemek bunu sağlar.  Sezai Karakoç elli yıldır medeniyet diyor örneğin. Rasim Özdenören o kadar yıl kültür söyler. Ancak  ne kültürün ne medeniyetin gerçekleştiği var. Ve yirmi yıl öncesine kadar edebiyatımıza bu kavramlardan neredeyse gına gelir. Kültür ve medeniyet önemsiz, cisimsiz  addedilir. İsmet Özel, bunlara reddiye olarak barbar olduğunu bile ilan etti. Oysa  üstüne 'Asla Amerikalı Olmayacağım' yazılı tişörtünü giydiği zamanlarda dahi aynı Amerika, Özel'i kültür ve medeniyet üzerinden sıkıştırıyordu. Bunu anlamayan İsmet Özel'i de  doğrusu biz anlayamadık. Arada kaldı belki Özel, kendi anlamını da bu yüzden bize doğru açık şekilde gönderemedi. İsmet Özel, bir eserinin adına ‘Kalın Türk’ ismini verdiğinde  bu kalınlığın anlamı Ezra Pound’un ‘Orta yaşa gelince kalınlaşanlar ‘ dizesi ile  İbni Arabi’nin  Peygamber Efendimiz bahsinde bir ayetle gösterip  ‘Onu kalınlaştırdı… (48/29) ‘Cümlesi gereğince, zatına yakınlığı ile ona kuvvet vermiştir’(1) dediği şey arasında kalıyordu. Fakat  Allah'ın red ve vaadleriyle yaşamaya alışmış bir insan olduğu da unutulmamalıdır İsmet Özel'in. Öyle klasik hünamistlik filan beklenemez bu tür şair ve düşünürlerden. Bunu  beklemeyi isteyemeyiz de. Ama kültür ve medeniyet, hümanizm şeysinden başkaydı hani. Mesela bir millet en kısa yoldan kültüre göre medeniyetle tanımlanır. Yolunu bu kavramlarla inşa eder. Özel'in tabiatın ve insanın doğasını iyi tattığını biliriz. Erbain bunun ispatıdır. Bu iki varlığı iyi bilir Özel. Keşke bunlara kafasını öyle kuvvetli  bandırırken onların dış koruyucusu, zarı, toprakta İslam insanının kolay salınmasını sağlayacak, eşyayı terbiye edecek olan kültür ve medeniyeti de unutmasaydı. Fakat Komünizm bunu hep yapar. Şakirtlerine bu tür şeylerin aykırısına vaaz verir.  Oysa medeniyet ve kültür lafzı aslında belli bir zaman diliminde belli bir yerde çokça söyleniyorsa orada bir medeniyet gözükmüyor gibi de olsa medeniyet ve kültür kendi kelam talimini görüyordur. Gelecek olan hayatın tanımı bir şekilde yapılıyordur. Rasim Özdenören'in kültür yazıları Sezai Karakoç'un medeniyet metinleri ve bu kavramların on yıllarca binlerce kez takrarlanmaları bir medeniyetin bir kültürün kelam taliminden başka bir şey değildi. Sonrası ise pratiktir, bu aşamanın.

(1) Seceret ül Kevn
 * Bu kavram Rasim Özdenören'e aittir.

Yeprem Türk

BİRNOKTA DERGİSİ



Bir zamanlar Türk edebiyatında belli bir kitle olurdu. Onlar nereye giderse orası kalkınırdı.  Özellikle de şairler bu işin kurnazı olmuşlardı. Mesela Yediiklim dergisinde bunu yaptılar. Orada kapak olan şair ve öykücüler, bir dergide kapağa çıkmak oradan ayrılmanın zamanı şeklinde de algılanırdı, hemen başka bir taze dergiye geçiş yaparlardı. Sonra orada da dosya konusu olduklarında daha genç bir derginin şemsiyesi altına toplanılırdı.  Ama bu eylem şekli, Fayrap ve İtibar'dan sonra tıkandı. Biz şahsen böyle bir şeye asla izin veremeyiz. Göçmen kuşlar gibi oradan oraya göç eden bu topluluğu kabul edemeyiz.  Kuruluş dergisinin ilgisi, en üst düzeydeki şair ve yazarlaradır. 

Şimdi elimde Birnokta dergisi var. Kasım 2015 sayısı. Bünyamin Küçükkürtül çalışması konmuş kapağa. Araştırmalar, aforizmalar, şiirler bulunuyor dergide. Ama genelde Birnokta'da her sayıda ya bir iyi şiir olur ya da olmaz. Aslında her dergi için durum aynıdır. Denemeler, diğer dergilerden tard edilmesine rağmen Birnokta'da  hiç eksik olmuyor. Nuri Pakdil'e sırt vermesi derginin bunu getiriyor. Çünkü Nuri Pakdil deyince aklımız, egsantrik denemeler hatırlar. Ve ben ki bu denemeleri eski grek uygarlığının denemeleriyle neredeyse  bir tutarım. Bu açıdan Birnokta güzel bir deneme dergisidir. Son sayfada Bünyamin K.'nın denemesi buna bağlanabilir. Anlamışımdır ki grek dünyası nasıl denemeleriyle gelişti ve geleceğe kaldıysa Türkçeyi de sonraya taşıyacak olan şey şiirden sonra deneme türüdür.


'İtil Boyunca'  Süleyman Çelik'in  şiiri. Bir  Yahya Kemal telifi gibi duruyor. Bazen de Yahya Kemal ile aynı dönemi mi yaşıyoruz diye hissetmiyor değilim.  Türkiye'nin bu günlerdeki konumu o yıllarla farklı bir düzlemde de olsa benzeşiyor. Bu nedenle sevdim şiiri. Hem Yahya Kemal o zamanlar '‘Vatanda  düşman görmek ıztırabıyle…/ ateş ve kanla, siler, birgün, ordumuz  lekeyi. demişti. Şimdi ordumuz Musul ilimizde. Aynı duyguyu bir başka versiyonuyla söylesem uyar sanırım. İtil Boyunca, böyle tatta bir şiir.

Salih Can

18 Aralık 2015 Cuma

OSMAN SERHAT ERKEKLİ ŞİİRİ


TEBLİĞ


Düşman içeriden körüklenir
Kamplaşmanın alevidir ülkelere zarar veren
Mesela bütün yangınlar
Sevinir buna yabancılar en çok
Karıştırdıkları kovan emdikleri parmak
Şeytanın şiirini anlayamaz insan
Sonra büyük ailelerin çözülüşü
Yalnız bırakılan nine dede
Sabah ilk iş bütün perdelerini açan yalnız komşu
Darulacezede durmadan oğlunu ünleyen ihtiyar
Tarih yanlış bir kadın kolumuzda
Bugün yanlış bir sevgili
İnananlar inanmayanlar bilsin ki
Perdesi lambası yok mezarın
Sınav olsa da olmasa da zehir değil bu dünya
Gücüne gidiyor Tanrının
Layıkınca geçmiyor dakikalar; layıkınca değil hayat



Bu şiiri, Şubat 2013 tarihli Dil ve Edebiyat dergisinde okudum. Tebliğ, son yılların en akıcı hem de içeriği en dolgun şiirlerinden bir tanesidir. Ülke gerçeğini yalın ve zorlamasız bir şekilde içinde barındıran önemli bir şiirdir. Osman Serhat'ın da etkili, zirve şiiri sayılır aynı zamanda. Yapı ve içerik birlikte doğmuştur. Hani İsmet Özel'in şiir söylüyorum bir şey demiyor, bir şey diyorum ama bu kez de şiir olmuyor şeklinde belirttiği çıkmazı aşan ender örneklerden bir tanesidir. Tebliğ şiirini hem Ahmet Haşim'in bir şiirini okur gibi de okuyabilirsiniz, biçim olarak en az o kadar sağlam bir kabuğa yaslanır, diğer yandan toplumcu şiir şeklinde de değerlendirebilirsiniz. Her iki açlığı da doyuruyor. Ancak, Haşim’in şiirinde, nasıl sembolistlerin etkisi belirginleşiyorsa, hatta sizi, şiirimizin devamı ve geleceği konusunda endişeye düşürüyorsa; Tebliğ'deki Ezra Pound etkisi de aynı endişeyi oluşturuyor. Zaten Cumhuriyet şiiri Batı'ya doğru yol alan bir şiirdir. Bu nedenle, aynı etki işlediği yerel konulardan ötürü şimdilik sineye çekilebilir. Aslında bir şey de dikkatimi çekmedi değil burada. Cumhuriyet'in ilk şairlerini hep başka cumhuriyetlerdeki öncüler etkilerken bu tesir onlarda pastorallık şeklinde gelişir. Mesela Fransız şiirinin bizdeki görüntüsü böyledir. Haşim'in şiirindeki pastorallık, Fransızların pastorallığıyla aynıdır. Oysa Ezra Pound'un şiiri bir devlet şiiridir, bu sayede şiirinin üzerindeki pastoral tozları atarak biçim ve deyiş olarak büyük bir şiire dönüşüyor. Ezra Pound'un bizi çok etkilemesinin derininde de aynı güç yatmaktadır. Tebliğ şiiri bize Pound şiirini, Pound şiiri ise Osmanlı şiirini hatırlatıyor. Ve onların karizmaları, büyüklükleri esintiye dayansa bile devlet kökenli bir zihinden fışkıran şiirler olmasından kaynaklanıyor.

YEPREM TÜRK

13 Aralık 2015 Pazar

DEVAM



Medeniyet söylemi inşalarından yıllardır bir sonuç bir emarenin çıkmadığını vehmedenler var. Özellikle bazı edebi mahfillerin bu hususu dışladıkları görülür. Belki de yazın olarak  ilk defa bu kadar keskin bir medeniyet ve kültür zırarı yaşıyoruz.  Medeniyet diyoruz ama bir şey olduğu yok, diyenler çoğunlukta. Bu yolu  bir oyalanma addedecekler var. Oysa biz Osmanlı’dan sonra ekonomi, siyaset, fikir, dünya görüşü hadiselerinde Muhtariyete düşmüş bir milletiz. Yani tarihe tekrar sıfırdan başladık. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı'yla Muhtariyetten cumhuriyete geçtik. Burada bile medeniyet dediğimiz şeyin kaldıracıyla İslam toplumlarının geleceği için mücadele verilmiştir. İslam’ın atisini dert ediyorsak ve bu üstümüzde bir fıtrat halini almışsa biz medeniyetler milletiyizdir. Bu açıdan medeniyeti reddetmek bizde, kanın şorlaması kabulündendir. Can alır. İstanbul’un fethini bilirsiniz kaçıncı denemeden sonra gerçek olabilmiştir. Ama fetih rüyası, tüm zorluklara ve başarısızlıklara rağmen bırakılmamıştır. Sonunda fetih gerçekleşmiştir. Her medeniyet rüyası, İstanbul’un fetih denemesi sayında zorluklar ve boğuşmalar demektir. Bunu göze almak gerekir. Bu mücadeleden vazgeçmek, kuruluşa değil tahribata intisap etmek anlamındadır.

Dünün cumhuriyetçi edebiyatında  olduğu gibi bugünün edebiyatçıları da medeniyet ve kültür karşıtlığından besleniyorlar. Oysa çağımızda medeniyeti ve kültürü karşı karşıya getirmenin bir anlamı yok. Bunlar iç içe şeylerdir, birbirini besler. Bazılarının kültür bazılarının da medeniyet düşmanlığı yapması onların üzerinde çalıştığı konularının olmamasından gelir.  Dün Sezai Karakoç medeniyet derken Rasim Özdenören kültür derdi.  Aynı şeyi bugün yapmak geriliktir. Bu meseleler artık bu şema üzerinden değil, başka bir zihni  temelde ele alınmalıdır.




Yeprem Türk