Medeniyet
söylemi inşalarından yıllardır bir sonuç bir emarenin çıkmadığını vehmedenler
var. Özellikle bazı edebi mahfillerin bu hususu dışladıkları görülür.
Belki de yazın olarak ilk defa bu kadar
keskin bir medeniyet ve kültür zırarı yaşıyoruz.
Medeniyet diyoruz ama bir şey olduğu yok, diyenler çoğunlukta. Bu
yolu bir oyalanma addedecekler var. Oysa
biz Osmanlı’dan sonra ekonomi, siyaset, fikir, dünya görüşü hadiselerinde
Muhtariyete düşmüş bir milletiz. Yani tarihe tekrar sıfırdan başladık.
Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı'yla Muhtariyetten cumhuriyete geçtik. Burada
bile medeniyet dediğimiz şeyin kaldıracıyla İslam toplumlarının geleceği için
mücadele verilmiştir. İslam’ın atisini dert ediyorsak ve bu üstümüzde bir fıtrat halini almışsa biz medeniyetler milletiyizdir. Bu açıdan
medeniyeti reddetmek bizde, kanın şorlaması kabulündendir. Can alır.
İstanbul’un fethini bilirsiniz kaçıncı denemeden sonra gerçek olabilmiştir. Ama
fetih rüyası, tüm zorluklara ve başarısızlıklara rağmen bırakılmamıştır.
Sonunda fetih gerçekleşmiştir. Her medeniyet rüyası, İstanbul’un fetih denemesi
sayında zorluklar ve boğuşmalar demektir. Bunu göze almak gerekir. Bu
mücadeleden vazgeçmek, kuruluşa değil tahribata intisap etmek anlamındadır.
Dünün cumhuriyetçi edebiyatında olduğu gibi
bugünün edebiyatçıları da medeniyet ve kültür
karşıtlığından besleniyorlar. Oysa çağımızda medeniyeti ve kültürü karşı
karşıya getirmenin bir anlamı yok. Bunlar iç içe şeylerdir, birbirini besler. Bazılarının kültür bazılarının da medeniyet düşmanlığı yapması
onların üzerinde çalıştığı konularının olmamasından gelir. Dün Sezai Karakoç medeniyet derken Rasim
Özdenören kültür derdi. Aynı şeyi bugün
yapmak geriliktir. Bu meseleler artık bu şema üzerinden değil, başka bir
zihni temelde ele alınmalıdır.
Yeprem Türk