13 Aralık 2015 Pazar

DEVAM



Medeniyet söylemi inşalarından yıllardır bir sonuç bir emarenin çıkmadığını vehmedenler var. Özellikle bazı edebi mahfillerin bu hususu dışladıkları görülür. Belki de yazın olarak  ilk defa bu kadar keskin bir medeniyet ve kültür zırarı yaşıyoruz.  Medeniyet diyoruz ama bir şey olduğu yok, diyenler çoğunlukta. Bu yolu  bir oyalanma addedecekler var. Oysa biz Osmanlı’dan sonra ekonomi, siyaset, fikir, dünya görüşü hadiselerinde Muhtariyete düşmüş bir milletiz. Yani tarihe tekrar sıfırdan başladık. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı'yla Muhtariyetten cumhuriyete geçtik. Burada bile medeniyet dediğimiz şeyin kaldıracıyla İslam toplumlarının geleceği için mücadele verilmiştir. İslam’ın atisini dert ediyorsak ve bu üstümüzde bir fıtrat halini almışsa biz medeniyetler milletiyizdir. Bu açıdan medeniyeti reddetmek bizde, kanın şorlaması kabulündendir. Can alır. İstanbul’un fethini bilirsiniz kaçıncı denemeden sonra gerçek olabilmiştir. Ama fetih rüyası, tüm zorluklara ve başarısızlıklara rağmen bırakılmamıştır. Sonunda fetih gerçekleşmiştir. Her medeniyet rüyası, İstanbul’un fetih denemesi sayında zorluklar ve boğuşmalar demektir. Bunu göze almak gerekir. Bu mücadeleden vazgeçmek, kuruluşa değil tahribata intisap etmek anlamındadır.

Dünün cumhuriyetçi edebiyatında  olduğu gibi bugünün edebiyatçıları da medeniyet ve kültür karşıtlığından besleniyorlar. Oysa çağımızda medeniyeti ve kültürü karşı karşıya getirmenin bir anlamı yok. Bunlar iç içe şeylerdir, birbirini besler. Bazılarının kültür bazılarının da medeniyet düşmanlığı yapması onların üzerinde çalıştığı konularının olmamasından gelir.  Dün Sezai Karakoç medeniyet derken Rasim Özdenören kültür derdi.  Aynı şeyi bugün yapmak geriliktir. Bu meseleler artık bu şema üzerinden değil, başka bir zihni  temelde ele alınmalıdır.




Yeprem Türk