Erişmek ister her lisan,
şerefeden ses vermek gibi bir hayale.
Ölümde bile.
İnsanlar dünyada gurbet
milleti, sela da onları evrenden uğurlama sesi. Er kişinin kaydını dünyadan
silme merasimi.
Bu yüksek ezgiyle anlarız,
gurbette ve vedalarda Allah ortaktır derdimize.
Selada öyle bir şey var ki,
en hissiz insanın bile gözündeki yaşı nacakla kesip
koparır.
Sapanca’da,
Toroslar'da, Rize’de her yerde ölünür.
Allah'ın bir evinden diğer evine gidilir. Ölüm, gözleri sulandıran bir ayet
gibidir.
Ve dilerim ölüm, ahiretin bizi bir çeşit fetih mimarisi
olsun; canımızı değil gönlümüzü alsın. Yani bu hüzün kütlesinin içinde gizli ve
neşeli akan bir nur şeridi olsun.
Her selada kün'ün
taburesine oturur, varlığı düşünüp izlerim: İnsanı, karıncası, kelebeği dünya
üstünde birer ömür isimleri. Hiçbir varlık yeryüzünde ebedi bir yuva kuramadı
ki.
Bana gelince derim:
Yaşlanıyoruz, yaklaşıyoruz köklere. Adem'e, Havva'ya; Elesti Bi
Rabbiküm'e. Yasin hacmindeki o göksel
güneşli günlere. Yoksa neye yorulur bu yaşlı kemiklerdeki cevr içre ışıklı
neşe. Bekliyoruz yeni bir hayatı önümüzdeki günlerde.
Yontula yontula yonga yonga
dönüyoruz işte evimize.
Hani
Yunus’un bir ilahisi var. Ezgiye arada bir Allah da bir sesle katılıp çıkmış gibi. Böyle izler var insanın salatının ve
hayatının içinde. İnsan bir ömür o tatlı
ve şıvgın izleri sürmekte. Yani zaten
insanın bohçası elinde. Diler, Allah'a gitmenin hoşça bir biçimini. İster ki bu hayat oyunun bir akşamı anne
sesiyle ahretten çağırsınlar kendisini. Doymuştur, kalmak istemez ne güne ne
geceye. Sadece kınına girer gibi girmek ister cennetine.
Yeprem Türk