22 Şubat 2015 Pazar

KURULUŞ DERGİSİ, SAYI 8, MART NİSAN 2015





NOT


Başkaları için yazmayı bırakmak isterim. Kendi halimde bir okuma yazma serüvenini yine kendim için yapmayı da. Kuruluş dergisi sayı 8’i son sayı olarak basmayı örneğin. Ya da 9’u. Çünkü yazıyorsan  öncelikli olarak elinin altında eleştiri türünü çalıştırıyorsun demektir, bu. Son yüz elli yıldır Doğu hem kendisini hem de Batı’yı eleştirmiyor mu? Eleştiri türü, esas oğlan oldu artık yazında. Adam, adem olma yollarından biri de bu çünkü. Şair doğal olarak başka şairleri de eleştirir. İşte bu, bizde yapan adına hasara yol açıyor. Oysa kimsenin kişiliğine, onuruna laf dokundurmuyorsunuz ve bu ürün şöyle böyle diyorsunuz yine de kırgınlıklar oluşturuyorsunuz. Nitekim hep de öyle oldu. Demek istediğim, şiirde, insanın canı bonzai çeker gibi Allah çekmez. Bu tavır fıtrat bozukluğundan, kültür yokluğundan, medeniyet boşluğundan ya da felsefesizlikten ileri gelir. Dün divan şiirindeki kadeh şarap kelimelerinden yola çıkarak inanca gider gibi rakı içenler vardı. Bugün tersi yapılmak isteniyor. Yani şiirdeki düzen bozulur gibi kuruluyor. Toplumsal kişilik, karakter ıskalanıyor.

Dediğim gibi sırf bunlardan dolayı tekrar yazmaya başlıyorsunuz. Diğer nedenler de var tabii. İtibar dergisinin ve Fayrap’ın duruşu misal. Popülerlikleri bu ara bayağı fazla. İmkanlarları oldukça geniş, dediğim dergilerin. Buna en çok ben sevinirim. Sonuçta Müslümanların edebiyat dergileridir İtibar Ve Fayrap. Ama bir şeyi de atlamamak lazım. Bu dergilerin bugünkü yoğun trafikleri Dergah’ın başarısı şeklinde  görülüyor. Dergah zihniyeti hece zihniyetidir. Fikir olarak Fayrap’ın da. Zaten biçim olarak da İtibar hececi olduğunu gösteriyor. Hece aslında çokça, bir beylik/cumhuriyet ölçüsüdür.  Hayatidir de. Yani hece dağılma sonlarında kalan tek kaledir. Misak-ı milli mahremiyetindedir. Hece, Türk’ün  şiirde bir şekilde sağlığına kavuştuğu, kendini toparladığı iyi mağarının adıdır. Hece biterse Türk şiiri biter. Belki Türk’ün tasavvuru da biter. Ama yine de  bizim millet olarak hep bunu sürdürmeyeceğimiz belli. Çünkü medeniyet ufkumuz sırf buna rıza göstermez. Hep mağarada kalmak da hiç kalmamak da bitiricidir. Kuruluş birincisini söylerken Fayrap ve İtibar ikincisini söyler.  Bir de meselenin bu yönü vardır.

Adem Kalan


ahmet murat



...
Hayatla aynı otobanda kapışmak istiyorum acilen

Emniyet kemerini söküp atmak, hız sınırından taşmak, kafa kıyak, yalnayak
... 
Ahmet Murat
 
           Ben Ahmet Murat’ın  şiirlerinde verilmek istenen anlamı sahici bir şekilde yazdığına, kendi namıma inanmıyorum. Kimsenin sahiciliğini sorgulamak haddime de değildir. Ama sadece inanmıyorum. İnanmak istesem de bu olmuyor. Çünkü ben Ahmet Murat’ın, günümüzün burjuvatiklik ve  haz işgaline uğramış insanların sahip oldukları ağız tadını sadece iyi değerlendirdiğini, onların ağızlarına layık ilahiler hazırladığını düşünüyorum. Bu ağza layık şiirler yazmak, iyi bir tasavvuf şairinin düşüneceği bir şey olmasa gerek, bunu buraya ekliyorum. Çünkü şımarık, artist bir tabakadır bu belirttiğim kütle. Tasavvuf şiirinin kökence istediği çile safhasına  talip olmaları da hakikaten zor. Çoğu  söyleme de inanca da jestle yaklaşırlar.  Çilen yoksa jestin olur, kural bu. Belki cumhuriyet eğitiminin benlik vurgusu oldu bunu bu kadar geniş bir kitle üstünde ortaya çıkaran şey. Görmüyor musunuz  paçaları hep tozlu(sahici) olduğu iddia edilenler bile bu söylemin el bebek gül bebek çocukları oldular. Bu tavrı kendi ailesine götüren ilk düşünce de aslında Kemalizm’dir. Müslümanlarınsa tarihi seyirde ‘sen biriciksin, üstünsün, artistsin’ zihniyetinden rol kapıp buna ayılıp bayılmaları asla düşünülemez. A. Murat’ta böylesi iğneleyici bir üslup var. Ahmet Murat, bu hastalıktan payını almış görünüyor. Haz, hız ve müptelalık gibi çağın hastalıklarını inanca yürütüyor.

Özcesi Ahmet Murat’ın ilahilerindeki kişiliğin çoğu dizede fıtraten bozukluğu vardır.   Oysa en çok sahicilik payesini talep ve hak eden şiir tasavvufa şöyle veya böyle bulaşmış şiirlerdir.  Sadece iç alemde değil dış çerçevede de halkın birikimini kucaklamayı gerektiriyor. Mesela Turgut Uyar’ın Naat’ındaki kişilik Ahmet Murat şiirlerindeki kişiliğin çok fevkindedir. Ondan kavidir.  Allah’a yönelse de kişilik, fıtrat önemlidir. İlahi türünün marjinalize edilmesi ilahiye ne kazandırabilir ki?                                                                              



 Yeprem Türk