Küreselleşme çoğu
şeyi baştan
düşünmemizi gerektirir. Kültür ve
medeniyette yeni konumlar belirlemiştir. Aslında kültür ve medeniyet
bilincini, kendisini reddetmeden dünya ile de buluşturma imkanı sağlamıştır, küreselleşme. Sağlam
bir kültür ve medeniyet bilincine sahip milletler bu imkandan
faydalanmaya müsait hale geldi. Hatta kültür ve medeniyet asabiyesini kuvvetli
tutanlara büyük sahalar açılmıştır diyebiliriz. Küreselleşmeye karşı
bir zihin geliştiremeyenlerde ise ‘tarihin sonu’
algısı baş gösterir. Mesela Fukuyama’nın, Sovyetler çökünce, tarihin sonu geldi
iddiasının altında küreselleşme karşısında bir yeni ve yapıcı bir bakış geliştirememek,
orada bir anlam yakalayamamak yatar.
Küreselleşme gerçekte birçok kavrama olan yaklaşımı değiştirmek gerektiğini anlatır. Her ne kadar küreselleşme seksenlerden itibaren görünmeye başlasa da asıl ağırlığını
2000’lerden sonra hissettirir. Devlet ve millet kavramlarına yeni bakış açıları da işte bu dönemlerde hız kazanmaya başlar. Avrupa Birliği’nin, Avrupa devletleri nezdinde hızlanması
aynı dönemlere denk düşer. Maya takvimi, çoğu insanı, dünyanın 23 Aralık 2013’te
sona ereceğine ikna etti. Aslında dünyada karşı karşıya
kalınan yeni hayatın boşlukları onları böylesi bir algıya
hazırlamıştır. Bu tip şeyler birer efsaneye dayansa da
halkların beklentilerinden ve içinde bulundukları durumdan tamamen dışta da değildir.
Sonuçta küreselleşmenin insanları boşlukta gezdirdiği 2013 tarihinden itibaren yeni
devletler ve insanlar nezdinde yeni hayat ve toplumsal şekiller belirir. Öncesi ve sonrasıyla,
Doğu’da ve Balkanlarda birçok devlet
yıkıldı parçalandı. Dünya küreselleşme ve hızlı iletişime göre bölümler oluşturmak zorunda kaldı. Büyük devlet
anlayışı büyük bir zaruret noktasına ulaşmıştır.
İslam topraklarında ise ulus devletçi
ve büyük medeniyetçi kadrolar, şu günlerde çatışma
halindeler. İslam’ın ulus devletleri,
cumhuriyetçiklerden ya da beyliklerden büyük devlete uyanmanın sendromunu yaşıyor. Batılı devletlerce ya da onların
taşeronlarıyla hasıraltı edilmiş aynı medeniyetin parçaları birbiriyle
buluştukça bir değişim
korkusunun yaşanması
ise gayet doğaldır. Dağılırken ve kurulurken olan şeylerdir, bunlar. Bu, bir nihilizm
sendromu değildir.
Arefe günü, bir Ashaf-ı kehf psikolojisindedir.
Yeprem Türk