16 Ekim 2014 Perşembe

34.



  
Küreselleşme çoğu şeyi baştan düşünmemizi gerektirir. Kültür ve medeniyette yeni konumlar belirlemiştir. Aslında kültür ve medeniyet bilincini, kendisini reddetmeden dünya ile de buluşturma imkanı sağlamıştır,  küreselleşme. Sağlam bir kültür ve medeniyet bilincine sahip milletler bu imkandan faydalanmaya müsait hale geldi. Hatta kültür ve medeniyet asabiyesini kuvvetli tutanlara büyük sahalar açılmıştır diyebiliriz. Küreselleşmeye karşı bir zihin geliştiremeyenlerde ise ‘tarihin sonu’ algısı baş gösterir. Mesela Fukuyama’nın, Sovyetler çökünce, tarihin sonu geldi iddiasının altında  küreselleşme karşısında bir yeni ve yapıcı bir bakış geliştirememek, orada bir anlam yakalayamamak yatar.
 Küreselleşme gerçekte birçok kavrama olan yaklaşımı değiştirmek gerektiğini anlatır. Her ne kadar küreselleşme seksenlerden itibaren görünmeye başlasa da asıl ağırlığını 2000’lerden sonra hissettirir. Devlet ve millet kavramlarına yeni bakış açıları da işte bu dönemlerde hız kazanmaya başlar. Avrupa Birliği’nin, Avrupa devletleri nezdinde hızlanması aynı dönemlere denk düşer. Maya takvimi, çoğu insanı, dünyanın 23 Aralık 2013’te sona ereceğine ikna etti.  Aslında dünyada karşı karşıya kalınan yeni hayatın boşlukları onları böylesi bir algıya hazırlamıştır. Bu tip şeyler birer efsaneye dayansa da halkların beklentilerinden ve içinde bulundukları durumdan tamamen dışta da değildir. Sonuçta küreselleşmenin insanları boşlukta gezdirdiği 2013 tarihinden itibaren yeni devletler ve insanlar nezdinde yeni hayat ve toplumsal şekiller belirir. Öncesi ve sonrasıyla, Doğu’da ve Balkanlarda birçok devlet yıkıldı parçalandı. Dünya küreselleşme ve hızlı iletişime göre bölümler oluşturmak zorunda kaldı. Büyük devlet anlayışı büyük bir zaruret noktasına ulaşmıştır. İslam topraklarında ise ulus devletçi ve büyük medeniyetçi kadrolar, şu günlerde çatışma halindeler. İslam’ın ulus devletleri, cumhuriyetçiklerden ya da beyliklerden büyük devlete uyanmanın sendromunu yaşıyor. Batılı devletlerce ya da onların taşeronlarıyla hasıraltı edilmiş aynı medeniyetin parçaları birbiriyle buluştukça bir değişim korkusunun yaşanması ise gayet doğaldır. Dağılırken ve kurulurken olan şeylerdir, bunlar. Bu, bir nihilizm sendromu değildir. Arefe günü, bir Ashaf-ı kehf psikolojisindedir.


Yeprem Türk