18 Ekim 2014 Cumartesi

Takıl



Geçmiş yıllarda en çok duyduğum şeyler, siyasi konulara değinen şiirler yazmamam konusundaki telkinlerdi. Çapkın ifade ile ‘lirik takıl’  demeleri. ‘Yeprem bunu yazma’. M.D. de neyin nesi oluyor?’ ‘Bak ortalık kızışıyor vs’. Ama ben bilirim ki, gelecek olan şey gelir. Düşmanı çok olan adımlarını daha sıklaştırır. Gelen bir dünya çünkü. Ve o dünya ile de nikahlanılmak zorunda. Öyle ‘lirik takıl’ diyenlerin dediği gibi flört etmek, derde çeyrek derman etmez. Ama şu tarafı da var. Namus olması bu tür şeylerin.

Hep şuna iman ettim. Doksanlara kadar; Türkiye’nin içindeki hayat algısı, sanat ve şiir; Türkiye ve Ümmetle sadece flört halindeydi. Türkiye, bir zamanlar seksen şiiri gibiydi. Ana fikir damarın naylon maddeden farkı yoktu. Süklüm büklüm bir hal yani. Size söyleyeyim, seksen şiirini bu kadar sık anmamız boşuna değil. İnsan, bir lütfu bir de yıkılışı çok anar. Dirim için Rabbi’ni, tuzağa düşmemek için de zaaflarını. Bazen de her ikisini de anmaya, görmeye güç yetmez. Dün Türkiye’yi idare edenlerle yetmiş, seksen şiirine omuz verenler arasında bir fark yok. Görev de yok. Şiir kritik anlarda ana görevler üstlenir. Belli bir anlayışın ebedi vesayetini kabul etmez. Bugün ufak bir kıpırdamada parçalanan halklar var. Tekrardan var olmanın yolunu yürüyemeyenler sonra.  Ve bunun karşısında, bunu görüp de havsalası donan, oyundan çıkan mızıkçı şiir. Oysa omurga tektir ve en hayati yerden yekinir. Dünün nereye doğru gideceği konusunda hayli kafası karışık Türkiye* ile aynı karaktere sahip seksenler şiirinin dirimsizliği aynıdır. Kısa bir siyaset ve şiir taraması yapan herkes bunu idrak edebilir. Seksenler hem şiirdeki hem de siyasadaki yönsüzlük olarak adeta ne tehlikelerden döndüğümüzün vahametini göstermeye yeter.


 *M. Nezihi Pesen




Yeprem Türk