23 Ocak 2017 Pazartesi

Şiir, Nesir

Karabatak Dergisi. Sayı 26. Konu olarak felsefe ve edebiyat ilişkisi nedir? Sorusu işlenmiş, bu nüshada. Ş. Teoman Duralı, edebiyat ile felsefeyi birbirinden ayırmak zorundayız demiş. Metni boyunca özellikle şiir ile felsefenin farklı dünyalarına değinmiş. Aynı sayıda bir başka yazar, Enes Günaslan, tekrar edebiyat ile felsefenin aynı hale geldiği ana gelmeyiz, şeklinde bir cümle kuruyor. Gerçi daha önce okuduğum bir eser olan Başka Bir Estetik’te Alain Badio, şiir ve felsefeyi durmadan birbiriyle kavga eden ama yine boşanamayan bir çifte benzetmişti. Cemal Süreya, biz felsefeyi şiirle yaparız, diye düşünür. Bana kalırsa felsefe, nesir ortaya çıkınca ihtiyaç duyulan bir şey oldu. Çünkü felsefe şiirdeki kainata özenen nesir alemi gibi duruyor.


Y.Türk




ULU NOKTA


15 Temmuz direnişi, şahsiyetimin ve milletimin bir dönüm noktası oldu.
O gece birçok şey ‘akledenler için’ görüldü, ayrıştı, ayan beyan ortaya çıktı.
Göğün, doğanın, yerin ve toplumun anlamı insanımızda bir mantığa kavuştu.
Göğü anlamayan yer; ruhu anlamayan beden; özü ıskalayan biçim duldu. Eşini kaybetmişti.

Doğu’nun ve Batı’nın nüansları iki yaka gibi çözülmüştü.
Savaşlar arasındaki temel farklar belirmişti.
Batı insanı, ayakta kalmak için  ilkel duygu ve hareketlerini vahşice ortaya çıkarırdı. Bu içgüdüydü. Bizim geleneğimiz ölüm kalım mücadelesinde ulu bir ruha sırt verirdi. Bu da nefesti.
Birisinde yer sefilleşir, maddeleşir; diğerinde arşın gıdası yer ederdi.
O gece insanımız farklılıklarını manevi bir kompozisyona nakşeyledi.

O geceye kadar insanlarımızın farklılıkları  dünyamızın üstünde yamalar şeklinde dururken; o gece tüm farklılıklar uyumlu müthiş bir zenginliğe nefis bir kareografiye dönüştü.  

y.türk

Bir Nevi




Bir okuyucum dedi ki: ‘15 Temmuz’a Yakma’ şiirinizde geçen başlıklar ilginç. Bazıları bana bir anlam vermiyor. Sadece yüreğimi hoş ediyor. Orada bir müzik olarak tınlıyor.

Evet, bu kitaptaki başlıklar öyledir. Gönül duyacağı, Ulu şırıl gibi tamlamalar vardır, eserde. Bunları  şiir atölyesinde kurgulamadım. 15 Temmuz direnişinin kalbi öyle istemiştir benden.

Bizler, 15 Temmuz Direnişi’nin ruhunu fiil ve maneviyat sahasında yaşadık daha. Orada bir pırıltı gördük. Bir milletin hayatından bir hale karşımıza çıktı. Bu ışığın mana olarak cümleleri tam olarak henüz edebiyat sahasına girmedi. Belki yeni yeni yazılmaya başlandı.

15 Temmuz Direnişi’nde açıkçası öyle şeyler yüreklerimize aksetti ki, bunları karşılamaya hali hazırdaki dilimizin kıratı yetmedi.

15 Temmuz Direnişi doğaçlama bir hareketti. O gün bu savaşa iştirak edenler doğaçlama olarak bir araya geldiler. Doğaçlama bir millet halini almamız, bundandı 15 Temmuz’da. Aslında Mehmediler dediğim millet tipi de böyle bir şeydir. Bu doğaçlama millet, bizim gerçek milletimizdir. Ve ‘ulu şırıl’ benzeri şeylerde bu doğaçlamanın(nefesin) bir nevi şiire yansımasıdır.


y.türk