10 Haziran 2017 Cumartesi

İslamcılığa Karşı Vehhabiliğin Siyasallaştırılması

 
Yüzyılın başında başta İngilizler ve sonra Batılı devletler tarafından ortaya atılan her kavme bir mezhep projesi ilginçti.  Bugün bu proje acı meyvelerini vermeye başladı. Oysa İslam’da kavme göre değil, kişilikle millet olma anlayışı dile getirilmişti. Ve Ehl-i Sünnet Vel-cemaat dediğimiz millet yapısı bu şekilde oluşuyordu.  Türkü, Kürdü, Arabı tek bir medeniyet ve millet dairesi içinde harmanlanıp, İslam’da nasıl millet olunması gerektiğini gösteriyorlardı.

Bugün Vehhabilik dediğimiz bir yapı var. Bu da her kavme bir mezhep projesinin ayaklarından biri. Vehhabilik, Arapların resmi mezhebi gibi de algılatılmaya başlandı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin  Katar için, Türkiye’yi de kast ederek kullandığı ‘İki Arap olmayan ülkeden yardım talep etmesi’  cümlesi, bu anlayışın bir  aşaması.  Asıl büyük gaye ise etkili bir hinterlanda ve güce sahip olan Ehl-i Sünnet Vel’cemaat’in parçalanması. 

Aslında bu konuyu İslamcılık başlığı altında Mustafa Öztürk de Necip Fazıl üzerinden irdelemiş 10. 06.2017, Karar Gazetesi).  Diyor ki Öztürk ‘ Necip Fazıl’ın ‘Doğru Yolların Sapık Kolları’ adlı eserine bakıldığında ...Abduh, Reşid Rıza gibi ıstılah-tecdit temelli İslamcılığın sapkınlıkla eş tutulduğu görülebilir. Ve Öztürk, Necip Fazıl’ın bu tutumundan onun sekter ve popülist bir İslamcı olduğuna kanaat getiriyor. Açıkçası, Necip Fazıl’ın bu tavrıyla neye dikkat çekmek istediğini Öztürk de son elli yılın İslamcıları gibi anlayamıyor. Onun görüşlerini, Anadolu irfanına olan bağlılığı dolayısıyla suistimal ediyor.  Oysa Necip Fazıl, İslamcılığın ana akımdan kopma endişesini dile getirmiştir, bu cümleleriyle. Yani ana akım  Ehl-i Sünnet Vel’cemaat’in Vehhabilik ya da katı selefi hareket tarafından rehin alınma riskine dikkat çektiği görülüyor Necip Fazıl’ın ta o zamanlardan.

Bugün, bu tembihin dikkate alınmayışının sorunlarını yaşıyoruz. Katar krizi de bunlardan biridir. Sünni Araplar, İngiliz desteğiyle bu asrın başında kurulan Vehhabiliğe / Batı vesayetine  zorlanıyor.  Katar gibi İslamcı ülkeler ise buna itiraz ediyor. 

9 Haziran 2017 Cuma

Felsefe Okullarından Think Tank'lere

Bizde devlet ve medeniyet aygıtı, derin akidevi kökler ve düşünceler üzerinden yükselir.

Osmanlının sırtını dayadığı mefkurenin temelleri, asırlar önce İmam Gazali, Yunus, Mevlana, İmam Maturidi, İmam Rabbani gibi Fakihler ve söz ustaları tarafından atılmıştı.

Günümüzde ise aynı temeller benzer şekilde yenileniyor. Temel yine aynı, ancak bunu bir format olarak yeniden hayata sunan değişik oluşumlar ve yapılar var.

İslamcılık, bugün bu anlamda önemli bir görev üstleniyor. Ancak bu İslamcılık, Anadolu irfanının terbiye ettiği bir İslamcılıktır. Bazıları buna İstanbul İslamcılığı diyor. Bazıları da Türkiye İslamcılığı. Ve bu İslamcılık anlayışlarının temelinde Mehmediler var.  Ve ben buna Mehmedilik diyorum.
***
Türkiye, kuruluşundan bu yana her zaman akidevi çıkmazlar içinde kaldı. Bunu,  çeşitli şekillerde aşmaya çalıştı. İslamcılık ile siyasette ve önemli noktalarda belli bir oranda gedik açtı. Mehmed Akif’in Sebilürreşad dergisi, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su, Sezai Karakoç’un Diriliş’i temel sorunlarının aşılmasında büyük rol oynadı. Bu alanda, modern çağın içine, bizden olan derin fikir kökleri de ekildi. Ve bunlar çoğunlukla dergiler eliyle gerçekleşti.

***

Avrupa’da ise bu durum farklı çalışıyor şimdilerde. Bugün Avrupalı devletlerin güncele hitap eden derin bir felsefenin olduğunu iddia etmek zor gibi. Çünkü Batılı devletleri idare eden hükümetler,  Aristo ve Platon gibi büyük zekaların rüzgarından ayrıldı gibi. Onlar kadar köklü ve işe yarar dayanak bulmakta zorlanıyorlar. Avrupa’da, Devlet ve Millet felsefesine ilham ve yön veren Hegel veya Kant gibi düşünürlerin yerini de son zamanlarda düşünme kulüplerinin  yani think tank'lerin aldığı söylenebilir. Bugün örneğin elle tutulur bir  vicdan ve bir fikir  edinemeyen Amerika Birleşik Devletleri’nin politik malzemeleri bu yüzeysel kuruluşların talihsiz ve derinliksiz ellerinde şekilleniyor.  Ve aynı kuruluşların kapitalist sistem içinde büyük teknoloji ve sermayelerle çalıştıklarını bilmek gerekiyor. 

Oysa devlet ve medeniyet  denen şeyler hiçbir zaman bu tür aceleci, gündelikçi, formalist ve kurgulanan yapılarla ortaya çıkmıyor. Devlet ve medeniyete yön ve şekil veren ana unsurun ham maddesinin köklü felsefeler ve derin fikirler olduğu biliniyor.


Y.Türk



V



İslam’ın ilerleyişi Osmanlının çöküşe geçmesiyle kesilmişti. Osmanlı; Mekke ve Medine’de başlayan İslam teşekkülünün son sınıra erdirilmiş halidir. Osmanlıdan sonra İslam ilerlemedi, gerilemeye başladı.

Kurtuluş Savaşı ile bu gerileme, Anadolu’da sabitlendi. Fakat vesayet ile yönetilen bir ülke konumuna düştüğümüz için bu sabitlenme teması pek anlaşılamadı. 15 Temmuz Direniş ile bu durum idrak edildi ve tekrar ilerleme ruhuna geçiş yapıldı.

Bugün İslam topraklarında meydana gelen krizlerin anahtarını çözecek altın bir kilit gibi durması bundan 15 Temmuz Direnişi’nin.

15 Temmuz Direnişi, çağımızda birçok ülkeye ilham vermiş görünüyor.  Örneğin Katar’ın ABD’nin öncülüğünde kurulan vesayet ideolojine hizmet etmeğe rest çekmesini sağlayan şey aslında 15 Temmuz Direnişi ruhunun derinliklerinde yatmaktadır. Diğer başka İslami oluşumların da bu tema etrafında beslenebileceği bir  prototip olarak durmaktadır, bu ruh. Üstelik bu prototipin, Batılı sömürüye karşı koyan ilk modern örnek olması dikkat çekicidir.

Hemen güneyimizde yer alan güvenli bölgelerin kurulmasında, oradaki Müslümanların en azından yeni bir siyasi organizeye geçmesinin temelinde 15 Temmuz Direniş ruhuna duyulan güven yatmaktadır yine.

Katar da son tahlil de Batılı sömürgeye karşı çıkarak 15 Temmuz Direnişi ruhuna uyum sağlamış görünüyor.

15 Temmuz Direniş ruhu, yeni bir yapılanma olarak siyaset sahasındaki konumunu bundan sonraki yıllarda daha da konuşturacaktır. Etki sahasını genişletecektir.


Y. Türk