2 Haziran 2018 Cumartesi

&



İbrahim Tenekeci’nin kitabından öğreniyorum. Teoman Duralı, şikayet babından, ‘Hayatında bir fidanın olgunlaşmasını izlememiş, bir kuzunun doğumuna şahit olmamış çocuklara Allah’ı anlatmaya çalışıyoruz’ demiş.

Yine İbrahim Tenekeci, ‘Toprakla münasebetimiz azaldıkça, insan olmanın inceliklerinden de uzaklaşıyoruz’ der.

Ve tabiatsız kalmış bir kentin Kur’an kurslarında verilen eğitimle, doğayla iç içe olan bir yerdeki Kur’an eğitiminin birinden oldukça farklı düzeylerde seyrettiği üzerine de bir sürü araştırmalar, açıklamalar yapıldı.
Tabiatın içinde hiç yaşamamış insanların da eksik kaldığı, ilerleyen yaşlarda da bir türlü olgunlaşamadığı da görülmüştür.
Gerçi bütün bu şikayetler bizi şuna vardırıyor. Kadim hayatımızda olan ‘Allah, ben, tabiat’ arasındaki seyru suluğun gerçekleşmemesi, insanda hem kalbi hem akli olarak eksikliğe yol açıyor. Bu seyru suluğun duraklarından biri de çünkü tabiattır. O olmayınca kadim zincir kopmuş oluyor.



 Y.Türk

KADİM SEYİR


İbrahim Tenekeci, bir yazısında ‘Bizim için mutluluk, deniz, güneş ve kum değil; Allah, insan ve tabiat üçgenidir’, der. Molla Sadra buna seyru suluk ve serüven, der. Yani insan; Tanrı, ben ve tabiat arasında yolculuk yapar. Ve bu yolculuk Tanrı’da biter. İnsan böylece, evrendeki manasına, kulluğunun derin anlamına kavuşur. Gerçi modern anlamda sanatlarda ortaya çıkan yönelimler de eksisiyle artısıyla bu yolculuğun serüveninden başka bir şey değil. Tanrı, ben(insan) ve tabiat üçgeninde akıp için bu macera akımlarla dile getirildi modern sanatta. Örneğin Natüralizm ve Parnasizm sanatın, şiirin tabiat kısmında oluşan akımlardı.  Bu kadim seferin ikinci durağı olan ben kısmında ise insanın duygu ve nostalji ihtiyacını karşılayan Romantizm ve onun kadim alana gönderme yapan Klasizm gibi akımlar ortaya çıkıyordu. Tanrı’ya dönüşü ise insan Sürrealizm ve Metafizik gibi kavramlar veya akımlarla adlandırıyordu. Şimdi görüyoruz ki bütün bu akımlar Tanrı, ben ve tabiat seyru suluğunun alt başlıkları ya da daha alt şubeleri veya ayrıntılarıdır.

Ve Yunan felsefesi bu yolculuğu natürmort sahada sabit kalarak bitirdi. Avrupa ise ben’e saplandı (Düşünüyorum, öyleyse varım (Descartes). Diğer unsurlara yolculuk yapamadı. Bunun adına ise hümanizm dendi.

Y.Türk

YUNUS



Yunus şarkta şimdi
Asırların parmağına yüzük kişi
Allah’ım şahsen o
Beni tenhalarda bulur idi
Şuuruma irşad olur gelirdi

Dünya stad dediydi de hani düşümde
Ben de yazdıydım lafı:
Fanilik ki ilk insanın son insana
Attığı evrensel büyük pasın adı

Gene böyle bir Horasan akşamı
Ömürden çıkıp
Neşe göğsünde al sancak
Daha bekaya varmadıydı

Karşısına alıp ölümü
Tarif etti bize:

İnsan topraksız kalınca
Bağrında garip bir tat
Kuş olup uçmak sadece

Halkına basitçe
Ahrete varınca
Ararım sizi
Söylerim cennetin
Dağ ve bahçesini
Demek kadar hem de


Y.Türk



27 Mayıs 2018 Pazar

Akatalpa



Ramis Dara, pek şiirlerine alışık olmadığımız bir eleştirmen. Akatalpa dergisini çıkarıyor. Yayın yeri derginin Bursa’dır. Son aylarda mani tarzında şiirler yazmaya başladı, Dara. Ancak bu maniler, diğer manilerden farklı. Mani tarzına daha felsefi bir boyut ve derinlik katılmış. Ve ontolojik bilgilerle süsleniyor maniler. Murat Menteş’i de anımsattı bana, bu maniler. Mani geleneğinde yeni ve değişik bir boyut aslında bu şiirler.


Özel Bahar Destanı
...
Bilmediğimi bilsem
Maddi her şeyi silsem
Sevdiğim bir ot gibi
Şu dağda bitebilsem...

Oddum bir zaman, kordum
Kendimi fazla yordum
Sükûnet öğütledi
Kara toprağa sordum
...


Mayıs 2018, Sayı 221, Akatalpa



Yeprem Türk