Son yüzyılda Orta Doğu’da neredeyse, Çanakkale’den başka,
kazanılmış daha şümullü bir zafer yoktur. Bu başarı, Osmanlı’da omurgayı taşıyan düşüncenin yani kahraman
eksenli savaş stratejisinin bir ürünüdür. Sünni Arapların, Kürtlerin ve
Türklerin bir kahraman etrafında, uzaktan yakından yani aynı ruh içinde vermiş
oldukları son büyük savaşın adıdır Çanakkale. Bu savaşta ne Araplara ne de
Doğu’nun herhangi bir etnik öğesine karşı alınmış hiçbir cephe ve art niyet
yoktur. Tersine bir kucaklaşmanın, büyük bir ortaklaşmanın bir ürünüdür,
Çanakkale. Sonraki dönemlerde, bu mirası hem kullanıp hem ona ihanet
ederek ortak kahramana dayalı yaşam, kültür, siyaset bilincini yok etmeye
çalışmış Kemalizm ya da cumhuriyetçi siyasa ile bu ruhu
alakalandırmak bu yüzden büyük hatadır.
Bugün bakıyorum da Çanakkale ruhunu cumhuriyetçi ve Kemalist
rejimlere yıkan sosyalist ve ulusalcı marjinal Kürtler, bu ruha karşı Kürt
Kemalizm’i diyeceğimiz bir ruh içinde kendilerine ayrı bir ulus bilinci
kazandırma uğraşısı veriyorlar. Ve bu ulusal bilinci Amerika’nın
desteği altında Orta Doğu’nun diğer unsurlarını yok ederek kazanmaya
çalışıyorlar. Bir kavmiyetçi cinnet olarak da okuyabileceğimiz bu
hareket Kürt- Arap düşmanlığının en etkili tohumlarını ekmekten başka bir
işe yaramıyor.
Oysa Doğu’da zafer anlayışı hiçbir zaman bu minval üzere
olmadı. Türk’ün ya da Kürt’ün, Arap’ın kazandığı ama bunlardan birinin
kaybettiği bir savaş zafer olarak adlandırılmamıştır. Hem Türk hem
Arap hem Kürt kazanmışsa bir savaşta, işte o ancak zaferdendir.
Hamdi Tanpınar yeni yüzyılın başında beliren edebiyatımız
için ‘kriz edebiyatı ‘ ifadesini kullanmıştı. Aynı kriz bugün edebiyatı
da aşmış bir kriz toplumuna, kriz millet ve yanlış zafer anlayışlarına doğru
ilerlemiştir. Bu da ortak bir kahraman-siyaset etrafında harekete olan
ihtiyacın önemini artırmıştır.
Y. Türk