25 Eylül 2019 Çarşamba

Sabır Tarihi



Anneler gam seslerini
Basmalara çiçek olarak koyarlardı
Yoksulluk üstümüzdeki delikleri de delerdi
Hayat avuçlarda su
Döküle döküle giderdi

Ama dünya topraklarında yağmur vardı
Küremiz değildi rakı içmiş deli
Eskiden acılarla dolu olsak da
Bir ağıtla bağrımızdan başka yerlere göçürmesini bilirdik dertleri

Sabrın verdiği harçlıklarla alabilirdik cenneti

Dünya gaz ve gazapçı dolu
Temiz gökler artık masallarda peri
Yok bulut, hani var ya yağmurun sekreteri

İsmi her şey olmaktan bir şey olmayan sevdiğim
Adını başkası veremez kendi bulur dediğim
Gel artık kapımızı aç avuçların gibi
Cennete atılan adım nasıl olsa alınmaz geri


Y. Türk



AKMA



Ağaca dayamış ömrüm sırtını
Süzüyor bir ömür yere bakan gökleri
Hatırında duru nehirler gibi akıyor insan isimleri
Halil, Ayşe, Remzi, Ali

Dünya sınırında kendisine söylenmiş sözler
Dağlardaki keçilerin ömrü kadar hâlâ paklar
Ve bir köye giden selâ
Abinin ömrünü bir vakit sonra baba yapan gibi şeyler

Ruh doldurulup bedene katılmıyor şükür
Günün ardına düşülüp gidilir
Namazdayken kaldığı yeri olur insanın
Issız nur ve berrak çayır

Ve şükür hâlâ
Sıratı geçebilecek sözler şiire geçer


Y. Türk

BABA 2



Ölünce çocuk, babada
Gözler ses çıkarır
İşitmek görmekte misafirdir

Babalar, insanlar gibi Tanrı mektupları
Yazdıkları ağıt
Tanrı mektuplarının mektupları

Sıcak bir selam
Allah’ın ak küreğidir
İçi boşaltır

Babaya çocuk deyince
Gök, dünyanın önündeki aydınlık bahçe
Bahar kâtibi gelir
Elmaları, vişneleri, ekinleri bahçeye yazar

Çocuğunun sesleri asmalarda üzümler olarak durur

Baba dünyanın
Akşam giderken gördüğü evladını
Sabah bulamayan güneşi
Ne zaman yıkılsa
Omuzlarındadır en içli şarkının eli




Y. Türk