Kendisini kendisi silen silgimiz.
Aşka, silinmek için giden yazımız.
Yüzündeki gülümsemeyi aşk meyvesi sayarız.
Şimdi burada can evimin Bağdat’a doğru uzanan cam
manzarası: Gökten iki kar tanesi gibi düşen, iki erenin siması. Bistamî ve
Hallac’ın yüz haritası.
Hallac’ın yüreğime düşen portresi: Gülmeye giden bir dudağın menzile ermeden kesilmiş alınmış bir kıvrımı.
Hallac’ın yüreğime düşen portresi: Gülmeye giden bir dudağın menzile ermeden kesilmiş alınmış bir kıvrımı.
Hep düşünmüşümdür Hallac'ı, hem gönlü delirmiş,
kabarıyor; içini, boğacak kadar su basıyor hem de gözleri kapalı üzerine doğru
gelen kurtları sayıyor.
Aşıkken koşabilemez bir âşık, kolayca
yakalanıvermesi bundan olsa gerek.
Aşkın kelimeleri olur hep dilinin üstünde,
rahatları yerinde.
Ölümü adıyla görmemiştir. Ona, iyiliğe gider gibi gitmiştir.
Bu samimiyet, onu yükseltmiştir.
Dünyadan da ağaca çıkar gibi çıkmıştır. Vahdetin bağrını
kendisine mezar etmiştir.
Ey engin kara parçalarının
ereni! Ne zaman seni düşünsem yüreğimin üstünde her daim tül gibi yazılması
gereken bir şey dürter beni.
Kalemime doğru yürüsün kalbimin dilekleri: Aşkta
beli bükülenleri doğrultacaklar, çiçekler gibi.
Yeprem Türk