Son yüz yıl içinde yetişen alimlerimizin Türkiye’ye,
İslam alemine yeterli katkı sunamayışları hep dikkat çekmiştir.
Açıkçası İslam dünyasını yerellikten cihanşümul manaya
ulaştıran, medreselerin, ekollerin ve felsefelerin ışığının zayıflamasının
bunda büyük rolü vardır.
Örneğin, Nizamı Mülk ve Sahn-ı Seman medreseleriyle devam eden İslam ekolünün ve
felsefesinin eski parlaklığından uzak olması bu eksikliği fazlasıyla
hissettiriyor.
Bugün dünya üzerinde bu anlamda şu ekollerden
bahsedebiliriz. 1) El- Ezher ekolü. (Bu ekolün Nizami Mülk ekolüne karşı
kurulduğunu söyler tarih. Ali Bulaç, örneğin burada yetişmiştir. 2)Tunus Ekolü. 3)
Malezya Ekolü. (Zevk ve estetik ön plandadır.)
Aynı ekollerden yetişen alim ve siyasetçilerimizin
bizim derin tarih ve felsefemizle derin bir ilişki kuramadıkları görülür.
Yani aslında alimlerimizi İslam’ın kendi mecrası
içinde yetiştirecek bir ekolün sıkıntısını çekmekteyiz.
Nizamı Mülk medreseleriyle merkeziyet kazanan, Sahn-ı
Seman yani Fatih Üniversiteleriyle süren bu temel ekole, cumhuriyet döneminde
neşter vurulmasıyla bu alandaki sıkıntımız büyümüştür. Marmara İlahiyat
Fakültesinde küçük bir sahaya hapsedilmiştir, bu ekol bugün. Bu ekol,
başlangıcında bu yana Mehmedi bir ekoldür. Ve çağımızda, az sayıda ve yetersiz
alim yetiştirdiğinden; M. Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil... gibi
şair ve edebiyatçılar tarafından temsil edilmektedir.
Y.Türk