27 Şubat 2016 Cumartesi

KURULUŞ, MEDENİYET DERGİSİ, MART NİSAN 2016, SAYI 14


Giriş yazımız Osman Serhat Erkekli şiirinin poetikası hakkındadır. Osman Serhat Erkekli Türk şairlerini yüreklendiren ender, zarif aydınlarımızdan biridir. Yerlidir, millidir. Duyduk ki, Yasak Meyve bu ay Osman Serhat hakkında oylumlu bir dosya yapacakmış.

Diğer metinlerimiz aynı kaide ve duyarlık üzerinden devam etmektir. Düsturlar, değiniler, şiir vs.  Kuruluş dergisi, insan tipi olarak, Mehmetişlerin Memoların Mehmetlerin dergisidir. Balkan, İstanbul, Ankara, Yemen insanları hakkında düşünür, konuşur. 



Adem Kalan 

YUSUF KAPLAN


Yusuf Kaplan, kimdir? Tam bilmiyorum.  Fikir hayatımıza kendisini Erdem Bayazıt’ın kazandırdığıyla alakalı bir metnini okumuştum, onun.  Onu bu el sayesiyle Diriliş ekolüne ait bir figür olarak düşünebilir miyiz? Sanmıyorum. Yani Zaganos Paşa’ya falan benzediğini de. Hani Fatih’i yapmak istedikleriyle derinden hissedip, kendi dünyasını bu ivmeye göre ayarlayan adama. Diriliş’in ruhu, Sezai Karakoç ve takipçilerinden edindiğim deneyimle söylersem, Yusuf Kaplan’ın son çıkışına uymuyor. Bir yerde Yusuf Kaplan, şimdiye kadar söylemiş olduğu şeyleri, birikimleri bir çırpıda yok saydı. Bazı okurlarının gözünde artık Yusuf Kaplan, Yusuf Kaplan bile değildir belki de ... Ama sonuçta öyle ya da böyle bir fikir adamıdır Yusuf Kaplan. Neden böyle yaptı o halde? İktidarı aptallıkla suçlayacak kadar ileri gitti? Bence iki nedeni var bunun? Birincisi Türkiye’nin Osmanlıcılık hayali falan uzaktan güzel ve tarifi de hoş idi. Bilirsiniz fikir adamları uzakta, tarihte olan destanların büyüsünü aşkla şevkle yazmaya bayılırlar. Ancak benzeri bir zor mücadeleyle baş başa kaldıklarında aynı fikirde olmazlar, genelde. İlk defa Türkiye ciddi bir sınavla karşı karşıya geldi ve bu realite Yusuf Kaplan’ı korkuttu. İkincisi de şudur: Yusuf Kaplan, Türkiye’nin geleceğine dair bir fikir sahibi olamadı. Bu kapandan çıkmanın imkansız hissine kapıldı. Çeyrek yüzyıldır inşa etmeye çalıştığı söylemini paçavraya çevirdi. Oysa dünya 5’ten büyüktür lafzı bir itiraz ve karşı çıkıştı. Bu lafızdan sonra neyin irad edileceği belliydi. Bundan sonraki süreç, bir kuruluş aşaması potansiyeli taşıyor oysa. Dünya 5’ten büyüktür diyen bir devlet adamından sonra gelecek olan devlet adamlarımızın hayır dünya 5’ten beşten küçüktür diyeceğini mi? Umuyoruz. Ya da dünya beşten büyük madem o halde …demesini mi?   Bir zamanlar DSP’nin müntehir bir maliye bakanı vardı. Hesapların iki yakasını bir araya getiremeyince genel yargıya göre intihar etmişti. Ancak maliye bakanlığı hala aynı hesabı yapmaya devam ediyor.



Y.Türk



21 Şubat 2016 Pazar

HALK DÜŞMANLARI*



Mesela 2000’den önceki dönemlere ait birçok şairin metafiziğe bakış açısı farklı dururdu. Dindar olanlar bile çoğu kez kendi dönemleri içinde bu yayılıma maruz kalır.  Belki bu, onların, günün gereği, biraz kişisel koşullara  sahip olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü eski edebi malzemelerde metafizik  örneğin hastalık, yalnızlık, ölüm gibi  şeyler etrafında şekillenirdi. Metafizik, daha büyük toplum öbekleri, millet ve devlet gibi olgular çerçevesinde dile gelmezdi, Sezai Karakoç hariç. Dediğimiz gibi aynı zamanda bir kuşak sorunu, dönemsel bir problemdir, bu.  Bugün şiirlerdeki metafizik dünya, millete bakarak söz söylüyor. Zafer Acar’ın son şiiri Halk Düşmanları bu mantıkta bir şiirdir. Ben Milletimizde Muhammed’in (S.A.V) cemalini görürken o trajedisini görüyor.  Son mısrada bu trajediyi arkada bırakmanın yolu olarak şairin suyu değil de ateşi göreve çağırmasını fazla bulanlar olabilir. Şahsi mikropların en yıkayıcısı ateştir. Allah sizi hem toplum hem kişi olarak iyi bir şey yapacaksa önce ateşten geçiriyor. Yani.


Yeprem Türk