16 Nisan 2016 Cumartesi

Farklar

Diriliş, toprağın geniş bir coğrafyada kuruluşa hazırlık yapmasıdır. Millet tohumlarının toprağa bırakılmasıdır. Kuruluş ise bu tohumların bizzat yaşamla buluşmaya başlamasından kaynaklanır. Diriliş, fikrin hazırlık aşamasını meydana getirirken, Kuruluş ise bu fikrin direkt olarak yaşamla buluşmasından ileri gelir. Zemin Büyük Doğu zeminidir. Ekim yapılacak tarla budur. Orayı sürmek, ayrık otlarından temizlemek, ekime hazır hale getirmek ve ekmek Diriliş'tir. Meydana gelme de hasat mesabesindedir, toplumlar için,  temel ve kök savaşıdır Diriliş.  Kuruluş’un habercisidir. Ama Kuruluş'un da genelde son aşamada bir millet fikri ile başladığı, millet olma düşüncesiyle gündeme girdiği bir gerçektir. Nerede bir Kuruluş'tan bahsedeceksek önce orada bir millet oluşumundan söz ederiz. 

Adem Kalan

MİLLETTEKİ CEMAL




İkinci mesele millet konusudur. İslamcıları bu konuda anlamam mümkün değil. Tüm Müslümanlar tek millettir diyor, Hayrettin Karaman.  Sonra tek devletle de yönetilmelilerdir şeklinde ekliyor.  Yani dünya küresi bugün Müslüman haline gelse, dünya tek devletten müteşekkil olması gerekir ona göre. Bu kadar geniş hacimli bir beşeri evreni tek devletin kaldıraçları taşıyabilir mi? Bunu düşünmüyor. Elbette taşıyamaz. Dediğimiz gibi şimdilik  bu konuda üretilen metinler çok yabani ve ham.  Denge yok. Bazen en küçük farklılıklara göre ayrıştırıp küçük devletçikler peşinde koşan bir anlayış bir tarafta; buna karşılık tüm Müslümanların tek devlet şeklinde yönetilmesi gerektiği şeklindeki mübalağa ise öbür taraftadır. Oysa milletin, devletin de azami ve asgari olarak yük taşıma sınırları vardır.  Mesela milleti ırk manasında kullanamayacağımız gibi milleti din anlamında da kullanamayız. Hayrettin Karaman ‘Milletin din manasında kullanıldığının en açık örneği Yusuf Suresi’ndeki şu ayetlerdir diyor: ‘Yusuf şöyle cevap Verdi: …Şüphesiz ben, Allah’a inanmayan, aynı zamanda kendileri ahireti de inkar etmekte olan bir kavmin milletinden uzaklaşıp geldim. /Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un milletine uydum…’ (Yusuf: 37-38)

Oysa bu ayetlerde …Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un milletine uydum… denmekle ümmet milletine doğru bir gidiş var. Resulullah da Müslüman cenazeleri defnederken Bismillâhi ve alâ milleti resûlillâh...' şeklinde bir ibare kullanırdı. Bizim Mehmetli Milleti olmamız da zaten bu ibarenin ışığında gelen yeni bir millet yorumudur. Dünkülerin yüzünde Yakup’un, İshak’ın cemali varken bugün milletimizde Muhammed’in (s.a.v) cemali vardır. Aslında aynı şeydir. Ama farklılık da vardır. Bu da millet kavramı yoluna salimce yürüsün diyedir.  Üstelik Ümmetçilik üst daire iken; millet ve devletler iç dairelerdir. İslamcıların, bu kafa karışıklığını önlemeleri adına İslamcılık yerine Ümmetçilik lafzını kullanmaları onlara fayda sağlar.

Yeprem Türk

BİR AURA

İslamcı değilim. Ümmetçiyim. İslamcıları ama severim. Çünkü İslamcılar da ümmetten bir parçadırlar. Ümmetçilik eşittir İslamcılık değil yani. Ya da Müslüman eşittir İslamcı.  Bu denkleştirmeyi ya da dayatmayı sağlayan şey nedir günümüzde? Düşünülmeli.  İslami bir hayatın medeniyet ya da buna uygun bir millet şeklinde cereyan etmemesi olsa gerek buna cevap. Hayrettin Karaman 10 Nisan 2016 tarihli yazısında neredeyse Müslüman= İslamcı denklemini sabite haline getirmiş. Ancak bu hatalıdır. Örneğin, ben İslamcı değilim. İslamcılık, bazı İslam insanlarının bir dönemde ortaya çıkardığı bir düşünce hareketidir. Elbette temelinde Kur’an ve Sünnet vardır. Ancak bunun yanında daha başka şeyler de var. Örneğin paramiliter etki dediğimiz ve  daha sonraları tam anlaşılacak garip bir  tesir vardır İslamcılıkta. Zaten İslamcılık ile onun önerdiği hareket tarzı arasındaki paradoks da buradan kaynaklanır. İslamcılık öze dönüş anlamındadır daha çok. Ancak bu öze dönüşün ümmetçilikle değil de İslamcılık ile adlandırılması kendi içinde zıtlık barındırır. Örneğin ümmetçilik Batıcı hareketlere karşı ortaya çıkmış bir şey değildir. Ancak karşısında Batıl vardı. İslamcılık ile ümmetçilik bu noktada ayrılıyor. İslamcılık, Batıl’dan ziyade Batıcı üstünlüğe karşı koyma güdüsüyle baş göstermiştir. Seyyit Kutup ve Hasan el Benna'nın İslamcılık metinleri buna delil olarak gösterilebilir. Aslında İslamcılar daha ne ile karşı karşıya kaldıklarını ya da İslamcılığın ne demek olduğunu tam anlayamadılar. Halkın kendilerinden ne anladığını da idrak edemediler. Mesela bizde halkın İslamcılık literatürüne olan yabancılığını, uzaklığını halkın karşısına Recep Tayyip Erdoğan’ı dikerek giderdiler. İslamcılığın lideri bugün Recep Tayyip Erdoğan’dır. Onunsa ne kadar İslamcı olduğu aslında önemli değildir. Sadece onun halkla kurduğu samimiyetin göstergesidir İslamcıları ayakta tutan güç. İslamcılara şunu sormak istiyorum. Allah gecinden versin. Recep Tayyip Erdoğan yarın kuvvet azaltıp iktidarı terk ettiğinde hala İslamcılığın devam edeceğini düşünüyorlar mı? Bir de İslamcılık denen şeyi İslamcılığın literatürü ve donanımı İslamcılığı taşımaya yetecek mi? Yoksa İslamcılar şunu mu diyecekler. İslamcılık denen şey ziyadesiyle Recep Tayyip Erdoğan aurasından ibaretmiş.

Adem Kalan