Şehir
ilmimizin asaları: yaşam sanatımızın erenleri.
Bir
devletin gençlik günleri, erenleri gibi şen yaşar olup bitenleri. Vardır çünkü,
devlet gibi bir nimete biçim vermeleri.
İstenir
ki kurumlarda da açık olsun göğüs üstündeki kapılar, karaya saplanıp kalmasın
kalpler.
Olmasın
ekonomide köleler ve zincirler; güvenlik için sopalar.
Bir
de bildiğim bir şey vardır ki benim: Ahlak, belirlemezse kuralları; güç, hep
yetmek için belirir. Dünyayı, meşrebine göre horca kullanır. Kalbi, haksızlığa
uğratır ve dağa kaldırır.
Büyük
çağlar, benliğin eğitimiyle gelir. Erenlerle bilgi içeri döner, diğer ayağıyla
dışarda gezer. Böylece bilgilerin de öz suyu üstünde kalır.
Ey
can kişi, sokmaz eren rüyasına gözünden başkasını. Önce düşte tek gördüm,
Ankara’yı; sonra Ankara’da herkesle, der
gibisin.
Elbette
bazı eserler başlamak ve bitmek için göğüsteki aşka bakar. Şehirler de bu ulu
nazarla çalışır.
Selçuklu
Ankara’sı, Osmanlı Ankara’sı. Şimdi sen Türkiye Ankara’sı. Haydi, yine çıkar,
içinden ulu ahengin kalıbını, öz mayasını.
Ticarette,
sanatta, siyasette yeryüzünü sadelik döşesin. İçinde büyük olsun, Tanrı
merhametinin ve adaletinin payı.
Aynı
anda diriltelim büyük ayrılmaları ve buluşmaları.
Güle
güle antik Yunan muallimlerinin zamanı, merhaba
büyük üstatlar ve erenler çağı.
Yeprem Türk