8 Nisan 2017 Cumartesi

&


Milletin diğer zamanlarında sular biraz bulanık akarken, mücadele dönemlerinde berrak akar. Bu, mücadele esnasında ortaya çıkan samimiyetten ve açıklıktan kaynaklanır. Milli mücadele dönemleri çünkü, insanın hem aklını hem gönül gözünü arıttığı zamanlar olarak tarihe geçer. Aslında her İslami mücadele bir şeye şahit olmada yatar. Bir kısmının sadece şahit olması yani her şeyi aşikar görmesi ve bır kısmının da hem şehit olması bundan.

Her mücadelemizde olduğu gibi 15 Temmuz direnişinde de saf biçimde görme var. Şahit olma var. Şehitlik var.

Çünkü ortada bir hak arama var. Ortak mücadele var. Millet olma hali var. Milletin diğer bir tanımı da: Ortak mücadele etmek, hak aramak için bir araya gelmek demektir. Yani şahitlik şehitliği, şehitlik tehvidi doğurur.

15 Temmuz Direnişi, şahitlik ve şehitlik bakımından her şeyden önce gerçekte Bedir’e bakar. Bedir’in açtığı yolda son halkadır. Aslında 15 Temmuz Direnişi ilk göz ağrısı Bedir’e şöyle konuşur gibidir hakikati olarak. Ben Bedir’in nesebindenim, mana bakımından da onun oğluyum. Ona bağlı bir şahit bir şehit olma durumuyum.

Y.Türk

&


Coğrafyalar değişiyor, insan değişiyor. Doğrusu şudur: Önce insan dönüştürülüyor, sonra coğrafyalar değiştiriliyor. Son birkaç yüzyıldır, toprağın insan mayasındaki etkisini iyi bilen Batılı siyasetçiler, doğu coğrafyasını ve insanını karşılıklı olarak neredeyse baştan yaratmaya çalışıyorlar. İslam topraklarında her yüzyılda bir yeni coğrafi ve kültürel konumlar belirliyorlar. Her asırda, Doğu’da, yeni devlet ve millet dilimleri oluşturuyorlar. Coğrafyayı, bir imkana değil, zindana dönüştürüyorlar.
Necip Fazıl’ın diliyle söylersek, Büyük Doğu ailesini parçalıyorlar. Mehmedileri ayrı ayrı ülkeler şeklinde bölmelere ayırıyorlar. Oysa birçok parçaya bölünen bu coğrafyalar birbirlerine karşı farklı soylardan gelmiyorlar, temelde, amca coğrafya, anne coğrafya, yeğen coğrafyalar olarak duruyorlar.
Ve coğrafya ile birlikte insanımızın güzellik ve değer algıları değiştirilmeye zorlanıyor. Vatan, millet gibi kavramların milletimizdeki değerli akislerini silmeye matuf çalışmalar yapıyorlar. Bu arada birçok kadim duygumuz, kavramımız, yargılarımız kırılıyor, dökülüyor.
Ancak, bu gidişin devam edeceğine, 15 Temmuz sonrası, inanmak pek makul değil. Çünkü 15 Temmuz ile Batı siyasetinin Türkiye’ye akışı kesildi. Şimdi aynı akışın diğer coğrafyalara olan kısmını da kesmesi gerekir Türkiye’nin. 


Y.Türk

6 Nisan 2017 Perşembe

İŞ


Hukub miktarı* yattıysa
Türkçe artık iş tutsa

Ne kadar kuyuya atıldıysa
O kadar güzellik kazandıysa

Namazını iğne iplik gezse
Yırtık sökük çok, dikse

Allah adı ona heyecanlıysa
Her sene gidip hacı olsa

Yolunda pırıl manalar görüp
Nur gibi toplayıp cebine koysa

                             *80 yıl.

Y.Türk

3 Nisan 2017 Pazartesi

&


Bazen öyle anlar olur ki toplumun o durağan halleri içinde; siyaset,  sadece mal mülk rant, koltuk, yıkıcılık, bölücülük suretinde bir araç haline geçiş yapar. 
Yani artık siyasetin de bir siyasetinin olmadığı zamanlar yaşanabilir.
Siyasetin, yandaşlarına arazi ve ihale fabrikası gibi çalıştığı bunun dışında hiçbir maneviyat ve ülkü derinliğinin gözetilmediği düşük ve basit bir seviye görülebilir.
Ve anlaşılır ki hem millet manası ve hem devletin  basireti yavaş yavaş ölmeye başlamıştır.
İş bu aşamalardan sonra, top atışları gibi tehlikelerle millet uykudan uyanır.
Başkaları tarafından kendisine montajlanmış hayat anlayışından vazgeçer, kendi özünün derdine düşer onu kurtarmaya çalışır. 
Modern Türk tarihinde halk için bu türden uyanışların ve kalp atışlarının en hızlı olduğu duraklar Çanakkale ve 15 Temmuz direnişi ile yaşanmıştır.

Y.Türk








2 Nisan 2017 Pazar

BU KADAR DA OLMAZ


         Şehitlere kem gözlü laf edenin çayı içilmez.

Nasıl bir adamdır Arif Ay bilmiyorum. Sadece, Türk şiiri için bir şey ifade etmeyen, hem estetik hem konuşma bakımından sınıfta kalan şiirlerinden tanıyorum onu. Kudüs, Filistin üzerine şiirler yazmıştır. Ancak, ne yaparsanız güzel yapın ya da hiç yapmayın, düsturuna onun uyduğu pek görülmemiştir.

Arif Ay, bir yerde şu anlamda sözler sarf ediyor. Yediiklim Dergisi, gençler için büyük bir imkandır, ancak gençler bunu değerlendiremiyor. Doğrusu bunu söyleyen insanda kasıtlı bir şeyler ararım. Ya Yediiklim dergisini bilmiyor ya da bu toprakların ruhuna aykırı bir projeye el veriyor.

Yediiklim dergisi yönetmeni Ali Haydar Haksal, bence bir projenin adamıdır. ...Büyük Doğu, Diriliş (Mavera, Edebiyat) kanalından gelen coşkun damarı söndürmek için araya sokulmuş bir dergidir, Yediiklim. Ve diğer bir görevi de edebi potansiyeli yüksek gençleri iğdiş etmek, onlarla uğraşıp kişiliklerini bozmaktır. Ben bunu, orada olduğum ikinci sene anladım. Ama bu işte Cahit Zarifoğlu ve Maveracıların hataları büyük. Erbakan kadar tedbirli olabilirlerdi.  

Bunları niye yazıyorum. Artık her şey apaçık olarak gözükmüştür. Ve Ali Haydar Haksal’ın Avrupa’dan Afrika’ya kadar olan bölüm içinde yaşayan Müslümanların haklarını tek başına da olsa savunmak için canhıraş savaşan devletim ve ülkem hakkındaki aşağılamaları,  15 Temmuz Kutlu Direnişi’ni neredeyse tantanaya benzetmesi ve şehitlerimizin ruhunu sızlatması ve bu hususta  nezaket sınırını aşması çok ilginç olmuştur.

Ve Arif Ay’a soruyorum. Kahramanmaraş’ın gavurlara karşı koyarak ve İslam’ı namus yapıp savunmasıyla elde ettiği bir kahramanlık niye Yediiklim dergisi sahibini rahatsız eder? Ben Maraş’ı severim ama Maraş’ın kahramanlığını sevmiyorum diyen bir biridir Ali Haydar Haksal. Gençler, şimdi bu şahsın dergisinde İslam edebiyatını, İslam şiirini terakki ettirecekler öyle mi? Açıkçası biz Muhammediler burada ilim, sanat, irfan değil; bir düşkünlük ve gizli bir hendekçi anlayış görüyoruz. 


Y.TÜRK